1 Ekim 2014 Çarşamba

İnsan Hakları, Evrensel Adalet ve Küresel Barış Yönünden; Din Tüccarlığı, Bid'at Tellâllığı ve KURBAN!..

İnsan Hakları, Evrensel Adalet ve Küresel Barış Yönünden
Din tüccarlığı, Bid’at tellâllığı ve Kurban
Mustafa Nevruz SINACI
            Arı-duru, saf, salim (diri) ve saydam (herkesin, her kesimin anladığı/bildiği, iç dünyası ve gönül huzuru ile) halk içinde Hak’ı; Doğruluk, dürüstlük, iyilik, güzellik, güvenlik, adalet ve içtenlikle “acaba!’sız” yaşadığı) İslâm; Adı icabı barış, adalet ve selâmetin sebebi, hikmet ve teminatıdır. Yani milletlerin yaşamında barış, adalet, huzur/refah/emniyet ve selâmet varsa, orada İslâm var; Müslümanlar hâkim, adalet mevcut ve ‘dürüstlük’ hükümran demektir.
            İslâm’ın, bu neticeyi amil olarak hayat bulabilmesi için dosdoğru yaşanması; Nasıl ki, hayat iksiri olan Suyun formülü “İki Hidrojen ve bir Oksijen (H2+01) ise ve suyun başka bir terkiple teşkili mümkün değilse; İslâm’ın da ‘Asrı Saadet devrinde olduğu gibi’ yaşanmadığı, orijinal haliyle emirlerinin uygulanmadığı.; Kerahet, günah, haram ve yasaklarından şiddetle kaçınılmadığı takdirde formül oluşmaz, maya tutmaz, ibadet ve dualar kabul olunmaz. Dinin formülü tam ve doğru biçimde uygulanmadıkça İslâm hayat bulmaz. Dolayısıyla, Müslüman olmaktan beklenen huzur, güvenlik, barış, bereket ve bolluk da asla gerçekleşmez…
            İslâm Coğrafyasında hüküm süren açlık, yokluk, fakirlik, cehalet, felâket ve savaşın nedeni:, İki yüzlülük, mürailik, fitne/tefrika, kibir, rüşvet, iltimas, ayırma/kayırma, haksızlık, yolsuzluk, yalan-talan, adaletsizlik, namussuzluk/sahtekârlık, hurafe/bid’at ve şeytana ibadet ile din tüccarlığı olup; Esasen “din tüccarlığı” bu mazarrat, sefalet ve felâketler ile “kan, yalan ve haramdan müteşekkil” saadet zincirlerinin yegâne sebebidir. Bu nedenle Filistin asırlardır kan ağlar. Millet kan ağlarken, bir avuç haramzade, kâfir uşağı “Karun” derecesinde muazzam servetler içinde yüzer. Arap kralları ile şeyh nam ceberutlar, Avrupa batakhanelerinde sefahat hayatı sürer; Afgan yöneticileri ABD’de ‘sahibi oldukları’ lüks otel/lokantalar işletir; Terör ve tedhiş örgütlerinin AB+ABD adına sahipleri (taşeronları) lüks içinde domuz gibi yaşarlarken;,
Diğer (sözde) İslâm ülkelerinin emanetçi, hıyanetçi, vali ve despotlarının da bu mel’un, mürai ve ihanet erbabından farkları yok. Tamamı, fakirlikten kırılan ekser halklarına rağmen inadına zengin, hadsiz-hesapsız servete sahip; Lâkin bütün varlıkları şaibe, şüphe, haramlık, haksızlık, kanunsuzluk, sahtekârlık, dinsizlik ve yolsuzluk, irin, kin ve pis kokulu nemrut hanedanıdır.
            Sonuçta: Yüce Yaratıcının, bütün nimet ve servetleri ayaklarının altına serdiği İslâm ülkeleri kan revan!.. Cehalet, felâket, açlık, yokluk ve yoksulluk içinde. Suriye’de Müslüman olduğu iddia edilen kimseler açlıktan ölüyor; Vatanlarını terk edip kaçanlar perişan. Çocuklar organ mafyasının, genç kızlar ve kadınlar fuhuş patronlarının eline düşmüş durumda. Kendini kurtarabilen onurlu erkekler çöpçülük ve dilencilik yapıyor, diğerleri ise hırsız ve gaspçı!..
            Şimdi sorulur: Be hey Osmanlı coğrafyasının asi/hain, zalim, bedhah ve günahkârları; Arap, Fars, Filistin, Afgani, Berberi, Yunan, Ermeni, Yahudi ve sair sapkın halkları; Neden ve niçin?, henüz dünyada eşi emsali görülmemiş bir güvenlik, huzur, hukuk ve adalet ikliminde yaşarken; 1700 yılından itibaren kâfirle işbirliği, dessaslık, casusluk, işbirlikçilik yapıp, çanak yalayıcılığa tamah ederek Osmanlıyı sistematik bir ajitasyonla bozarak, yozlaştırıp, çürüterek, alçakça böldünüz; Velinimetiniz Türk Milletini, hain tuzaklarda kör baltalar, katliam, intikam,  tehcir ve soykırımlarla parçalayıp, kendinizi ve kaderinizi bu günlere mahkûm kıldınız?
            Ve ey Müslüman Türkler, iyi insan, iyi vatandaş ve samimi dindarlar; Sizler ki, neden İslâm’ın tertemiz yolundan ayrılarak, sapkınların hain tuzak ve kirli kucaklarına düşüp; Ehli Sünnet Ve’l Cemaat yolunu terk ederek, Bid’at ve hurafelere daldınız? İhanet şebekeleri, dönme-devşirme düşman ve hain işbirlikçileri tarafından sinsice, şeytanlıkla, kurnazlıkla inşa edilen Sağcılık-Solculuk, Alevilik-Sünnilik, Mezhepçilik, Tarikatçılık ve Cemaatçilik yoluna neden saptınız? Bütün Müslümanlar kardeş ve ıstılahta her Cami bir Cemaat değil midir?
            Gelin şimdi; Önce Bid’at, Hurafe, yalan ve yaftalardan kurtulalım. Meselâ bu Kurban Bayramında, sadece Mekke’de, Hac farizasını icra edenlerin kesmesi farz olan Kurban’ı artık biz kesmeyelim. Sadece ‘Kutsal Kâbe Buluşması’, Müslümanların “Yıllık olağan evrensel Kongrelerini”, tam bir inanç, iman/ibadet şuuru içinde bilinçle kutlayalım. Bid’at, kötü adet ve hurafeleri terk ederek, ülkemizi haksızlık, yolsuzluk ve yoksulluktan kurtarmaya çalışalım.
            Bu samimi, ilmî ve kalbi duygularla; Hak ve hakikat adına Türk, İslâm ve İnsanlık âleminin “Aziz ve mübarek Kurban Bayramlarını” tebrik eder; Dünya Müslümanlarının “Kutsal Kâbe Buluşması ve Büyük İslâm Kongresi’nin” hayırlı-uğurlu, kademli, yararlı; “Evrensel Adalet ve Küresel Barış” cihetiyle etkili ve kutlu olmasını dilerim.  

3 Temmuz 2014 Perşembe

BİZİM TEK SORUNUMUZ VAR. O'DA "ÇİN MEZALİMİ, ESARET, VAHŞET, SOYKIRIM VE DOĞU TÜRKİSTAN"

 BİZİM TEK SORUNUMUZ VAR. O'DA "ÇİN MEZALİMİ, ESARET, VAHŞET, SOYKIRIM VE DİNMEYEN KAN DOĞU TÜRKİSTAN"

BİZİM TEK SORUNUMUZ VAR. O'DA "ÇİN MEZALİMİ, ESARET, VAHŞET, SOYKIRIM VE DİNMEYEN KAN DOĞU TÜRKİSTAN"
ÇİN / UYGUR TÜRKMENLERİ
VE; Prof. Dr. ELUCA ATALI'NIN YENİ KİTABI
KERKÜK TÜRKMENLERİ

30 Haziran 2014 Pazartesi

Acil ihtiyaç: İyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş!..

Acil ihtiyaç: İyi insan, onurlu ve sorumlu vatandaş!..
Mustafa Nevruz SINACI
GALİP BARAN
            Çok garip bir tecelli! İyilerin sorumsuzluğu, toplumsal yaşam biçiminde oluşan kalite kaybı, yozlaşma, çürüme ve yolsuzluklara karşı duyarsızlık!.. Buna mukabil kötülerin arsızlık, azgınlık ve kanun/kural tanımazlık nedeniyle, medeniyette meydana gelen büyük kırılma!
            Tekâmül nazariyesi tersyüz oldu; Başta Einstein’in izafiyet teorisi olmak üzere; Pek çok ahlâkçı, sosyolog ve fizikçisinin teorileri anlamsızlaştı. ABD Neoconlarının tanrısı, aziz Samuel (Hungtinton)’un büyük bir palavracı olduğu ortaya çıktı. İnsan hakları, adalet, hukuk ve eşitliğe dair kurallar ve kurumlar buharlaştı. Öncelikle, emperyalist kurulumlu Yahudilik; Sonra “din ticareti odaklı vahşet, ötekilere engizisyon, Müslümanlara jenoside, dünya çapında hırsızlık, yolsuzluk, terör ve tedhiş mesleği haline gelen Hıristiyanlık; İnancında çürük, ilimle amel etmeyen, söylem ve eylem uyuşmazlığına düşen; İslâm kisvesi altında kâfir bozuntuları; Medenileri, insani değer ve yüksek yaşam formu’nun kahir ekseriyetini fena bozdu!..
Artık, ne büyük bir utançtır ki., Yıllardır Müslüman olduğunu iddia eden kişi, toplum, cemaat ve devletler rüşvet, yolsuzluk, ayırma-kayırma, taammüden cinayet, pahalılık, anarşi, terör, tedhiş, ırza geçme, insan hakları ihlâlleri, adalet ve hukuka tecavüz, fuhuş, livata ve sair âdi, süfli, meşrebi iğrenç ve lânetli, şeytani haller dolayısıyla eriyor, çürüyor, kokuşuyor...
             İşte böyle bir ortamda herkesin ve neredeyse her kesimin;
*  Aşırı tükettiği,
*  Çevreyi kirlettiği,
*  Rüşvet verdiği/aldığı,
*  Her şeyi devletten beklediği,
*  Trafik kurallarını ihlâl ettiği,
*  İmar yasasına aykırı işler yaptığı,
*  Vergi kaçırdığı (kul hakkı yediği),
Yani, sayılan alanlarda YOLSUZLUK yaptığı, (kendisi yapmasa da, kötülük yapana ses çıkarmadığı); Parayı verenin düdüğü çaldığı, bal tutanın parmağını yaladığı, devletin malı deniz, yemeyen domuz anlayışının yayıldığı; gemisini kurtaranın kaptan olduğu, dokunmayan yılanın bin yaşadığı Türkiye’de.; Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesini özümsemiş Galip Baran gibi Milli Kahraman, iyi insan, iyi vatandaş, namuslu, dürüst, ilkeli, onurlu ve sorumlu yurttaşlara MUTLAKA ve ACİLEN İHTİYAÇ VARDIR.
Hiç kimsenin, nereyse hiç kimsenin;
*  Aşırı tüketmediği,
*  Çevreyi kirletmediği,
*  Rüşvet vermediği/almadığı,
*  Her şeyi devletten beklemediği,
*  Trafik kurallarını ihlâl etmediği,
*  İmar yasasına aykırı işler yapmadığı,
*  Vergi kaçırmadığı (kul hakkı yemediği),
Yani, sayılan alanlarda hiç kimsenin, Yolsuzluk yapmadığı, (parayı veremeyenin de düdüğü çaldığı; bal tutanın parmağını yalamadığı; devletin malının deniz, yemeyenin domuz sayılmadığı, gemisini kurtaranın kaptan olmadığı, dokunmayan yılanın bin yaşamadığı) ileri, mamur, müreffeh ve medeni “hukuk devleti olan” bir Türkiye’de “Yurdu ve milleti özden çok sevme ilkesi’ni” özümsemiş Galip Baran gibi insanlara İHTİYAÇ KALMAYACAKTIR!...
GALİP BARAN
Yolsuzluk: Görev ve yetkiyi kötüye kullanmak, yasaya, kurala, yönteme aykırı iş yapmak; Ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz. (Ziya Paşa) Sorun Bencillik, yani Hodkâmlık; Çözüm Sencillik, yani Diğerkâmlıktır; Dünya’yı kurtarmak istersen EĞER, Diğerkâm olman YETER! (Galip Baran) Diğerkâm (özgeci, elci, el sever ): Kendi yararından çok başkalarını düşünen; Halk’a, (Devlete ve millete) yararlı olmaya çalışan; başkalarının iyiliği için elinden geleni esirgemeyen; başkalarına iyilik yapmayı yaşam ve ahlâk felsefesi yapan vakıf insan…
            Bu vesileyle; Bütün İslâm âlemi ve Müslüman kardeşlerimizin muazzez ve mübarek Ramazan-ı Şeriflerini içtenlikle kutlar; Feyiz, rahmet, bereket; İlim, irfan, îlmî hayat, af ve mağfiret; Günlük yaşam boyutunda: Karşılıklı mutlak saygı, yaratandan ötürü sevgi, hoşgörü, barış, anlayış, hürmet, muhabbet, tam dürüstlük, adalet ahlâkı ve fazilete sebep olmasını dua, temenni ve niyaz ederim….
          Orucunuz kutlu, yaşamınız huzurlu, onurlu, sorumlu, güvenli ve mutlu olsun;
İnşâllah!..
*
Not: Mevcut takvimlerin ve diyanetin imsak vakti yanlış olup; Vatandaşa “en az bir saat fazladan oruç tutturulmak suretiyle” alenen zulmedilmekte ve günaha girilmektedir. Lütfen bakınız: Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. B. Bayraklı, Süleymaniye Vakfı Başkanı (http://www.suleymaniyevakfi.org/bulten/imsak-vakti.html)

6 Haziran 2014 Cuma

ALİ NAİLİ ERDEM (Maarif Bakanı) ::: KONFERANS ::: "İNSAN"...

"Sen Tanrısın!.." İNSAN...

Şair-Yazar, Maarif Bakanı: Ali Naili ERDEM
Düşünce adamı, eski Sanayi ve Milli Eğitim Bakanı yazar "ALİ NAİLİ ERDEM"in geçen hafta içinde AHMET YESEVİ VAKFI’nda yaptığı “İNSAN” konulu sunumunu değerli okurlarımıza aynen sunuyoruz.
İNSAN
Ali Naili Erdem
Size anlatacaklarım asırlardır konuşulan ve yine asırlarca konuşulacak olan İNSAN konusudur. İnsan evrenin en karışık meselesidir. Ben sizlere mini minnacık bir damla sunacağım.  Aleksi Carrey  “İnsan ki o meçhul"  diyor. İslam “insan ki o mesul” diyor. Bilim hem bu meçhulü ve hem de evrenin  yaradılışını çözememiştir.
Yorumlar var. Efsaneler var. Bizler baştaki meçhulle, sondaki bilinmezin arasındayız. İlk atamız dünyaya nereden geldi bilen yok.
Hint efsanesine göre önce karanlık ve sessizlik vardı. Tanrı karanlığı ve sessizliği sevmedi, ışık ve ses sadır oldu. Bu ses ne ısırgan otu gibi vücudu dalayan, ne sülük gibi hoşgörüyü emip yok eden ne balyoz gibi beyine inen ve ne de gönlü kırıp döken bir sesti.. Herkesin bir sıcak, bir dost sese gereksinimi  olması nedeniyle O ses Sevgi doluydu. Muhabbet  doluydu. Dostluk doluydu. Merhamet ve şefkat  doluydu. O ses iyiliğin, güzelliğin ve mutlak  hakikatin peşinde olan sesti. Yaradan bunlarla mutlu oldu. Ve evren gerçekleşti.
Bilim adamları büyük patlamanın sonunda evrenin yaratıldığını deneyle ispatlamak için İsviçre de bir müthiş deneyi gerçekleştirdiler. Ve TANRI PARÇACIGINI bulduk dediler. Deney Avrupa Nükleer merkezi CERN de yapıldı. Deney yapılan salonların bütün duvarlarında "Nereden geldik: Nereye gidiyoruz" yazılıdır. Bizde devlet olarak bu çalışmaların içindeydik. Ancak son zamanlarda çıktık.
Neden çıktığımızı anlamak mümkün değil. Tasavvuf, Tanrı görünmek istedi ve kendi güzelliklerini sergileyerek o güzelliklerin içinde kendini seyretti yorumunu getiriyor. Yani tüm kainat insanın içinde insanda o kainatın içindedir. Kısaca bütün evren onun yansımasıdır.
Nur ve Evrendir. Adem evrenin kendisidir. Yani görülmeyenin görünür halidir. Eşref Rumi Hazretleri "Biz evreni aşk ve dostluk üzerine yarattık" buyuruyor. Aşk ve dostluk sözcükleri sonsuz hazineleri bünyelerinde taşıyan efsunlu sözcüklerdir ilahi bir sarhoşluk olan aşkta secde edenle, secde edilen tevhit olur. Ve sonsuzluk ancak aşkla kazanılır. Bu sebepledir ki ibadetlerin en güzeli aşktır.
Nurettin Topçu hoca "Aşk, varlığı var kılan iksirdir." diyor. Mevlana "aşk olmasa dünya donar. Âşık ol ki canlı kalasın" anlayışını yaşam felsefesi yapmıştır.
Bir adım daha ileriye atarsak orada Mecnun'un Leyla'nın sokağından gelen köpeği kucaklayıp
yüzünü gözünü öptüğünü görürüz. Aşktan ve sevgiden yoksun olanlar bir müddet toprağın üzerinde bağrışırlar, tepinirler, dövüşürler ve boğuşurlar ta ki toprağın altına girinceye
kadar. Orada yok olup giderler.
Her iki dünyayı yaşanır kılan aşk, sevgi ve dostluktur. Bunu bilenler insaniyetin, insanlığın
merdivenlerinden yukarılara yükselirler. Bilmeyenlerse böceksi yaşamlarını noktalarlar.
Goethe "Kinleri ancak sevgiyle yeneriz" diyor. Sevmek gerçek yaşayıştır. Sevgisi olmayan
hakikate ulaşamaz. Cennet, cehennem sözcüklerindeki cehennem sevgisizliğin adıdır.
Sevgi insanların birbirlerinin yüzüne bakmaları değildir. Birlikte ayni yöne bakmalarıdır. Unutmayalım ki sevgi yüzlerin ve gönüllerin pasını siler. Doğrusu çocuğuna inanç ve sevgi aşısı yapmadan hayata salanlar Dünyamızın ilk ve en gaddar zalimleridirler.
Ancak ne yazıktır ki uygarlığın bu noktasında insanlar hala silahların yerine sevgiyi koymamıştır.
Anlaşılan o ki silahların peşinde koşanlar sultanlığı bırakıp hizmetkârlığın peşinde koşanlardır. Dostluğa gelince, dostluk ruhun derinliklerinden gelen bir özveri ve bir sevgi kaynağıdır. Dünyamızda ender olarak rastlanır. Hazreti Yusuf'a kardeşleri bile dost olmamıştır.
Kalenderoğlu "Gün akşamlıdır. Çıkası bir can için kişi dostunu ele vermez" der.
Ozan Aşık Veysel "Bir dost bulamadım / Benim sadık yarim kara topraktır." mısralarında sesini duyurmuştur. İmam-ı Cafer “Yüz dostun varsa doksan dokuzunu terk et. Biri ile de sık görüşme" derken Epikür "Dostluktan daha büyük zenginlik yoktur" demiştir.
Bir örnek vermek gerekirse: Ashabı kiram "Ya Muhammet size bu akşam suikast tertip ettiler sizi yatağınızda öldürecekler deyince Hazreti Ali Ya Muhammet müsaade et bu akşam yatağınızda ben yatayım "demiştir. Dostluk ve dost budur işte. Canı azizinizi aziz kıldığınız dostunuz için verebilmektir.
"Yirminci yüz yıla barış ve huzur yılı olarak baktık. Ve dedik ki on dokuzuncu yüz yılın o korkunç dünya savaşları ve ölümleri ve işkenceleri artık mazide kalmıştır. Olmadı Ve insanlar el ele verip mutluluk şarkılarını yine söyleyemediler.
Şimdi Dünyanın birçok yerinde insanlar bir kâbusu yaşar gibidirler. Oralarda hiç kimse sevgiden söz etmiyor. Herkes adeta bir kin kışkırtıcısı… Adeta ali kıran baş yaranlar dönemidir. Sükunetin, zeminlerinde varlıklarını sürdürenlerin, kavgasız, nizasız bir ortamı var edenlerin de başına gelmedin bela kalmıyor. Peki nedir İNSAN? Yüzlerce tarifi var. İslam "İnsan imandır" diye açıklıyor.
Hint kutsal kitapları Upanişatlar "Sen Tanrısın" diyor. TANRI…
Beyaziti Bestami "Bana şükürler olsun" demiştir. Yahya Kemal "Bir sır gibiyiz az çok ilah
olduğumuzdan" mısraındadır.
Kuantum bilimsel bir izahla "Birbiriyle sonsuz saniyede haberleşen ve etkileşen atomlardan
oluşmuş varlıktır" diyor insan için. "Her parça bütünden ayrı değildir. Parça bütünün bilgisini taşır. Parçanın başına gelen bütünün başına gelir. Ve evren yaratıldığından beri bir tek atom yok olmamıştır" diyor.
Hallacı Mansur "Beni gören, onu görür. Onu gören ikimizi birden görür" Ken'an Rifai Hazretleri "İnsan göklere yükselmek için yere gönderilmiş bir Tanrı parçasıdır "demiştir.
Nietzch "İnsan maymundur Tanrı olmaya yöneldi" diye- tanımlamıştır. O gün bugündür bir çok düşünür dünyamızdaki buhranları, sakatlıkları, felaketleri bu anlayışa bağlamaktadır. Tanrı'nın yerini insan alınca her yer bozuldu diyorlar.
Büyük sözlüklerde insan "iki elli, dik duran, konuşan akıl sahibi memeli "olarak tanımlanıyor.
Akıl sahibi olma düşünce yeteneğine sahip  olmaktır. Düşünme zahmetine katlanmayanların
malzemesi küfürdür. Ve eğer insan söylendiği gibi eşrefi mahlûk ise edebin zeminlerinde var olan kelimelerle konuşur: Devlet adamı argo konuşmaz. Çürümüş, kokuşmuş kelimelere itibar etmez. Malum sokakların havasından uzak utanma duygusu olan kelimelerle konuşur.
Böyle konuşmazsa ne olur diyebilirsiniz. Hemen söyleyeyim devlet onurunu kaybeder. Bu kaybediş para kaybetmeye benzemez. Onurunu kaybeden devlet ciddiye alınmaz.
Ogüst Kont insanı "Toplum prizmasının zirvesidir" diye noktalamış. Hangi zirve? Dünyanın birçok yerinde eşya bile değil. Demokrasinin olmadığı ülkelerde ise esamisi okunmaz. Mutfaktaki tuzluktan bile değersizdir.
Paskal "insan düşünen bir kamıştır." Bu noktada “Mevlana'yı hatırlamamak mümkün mü?” Duy şikâyet etmede her an bu ney" mısraıyla başlar Mesnevi.
Ney, yani kamış yani ruh ve mana dünyasının sesi... Yani düşünce ikliminin armonisi... Düşünce insanın haysiyetidir. Düşünceyi yasaklarsanız insan ya bir salyangozdur ya da bir tahta parçası. Düşüncenin yasaklanması demek mezarlıklardan gelecek sesi beklemektir. Mezarlıklar ise ses vermez. Ve eğer düşünce bir dikenli taç haline gelmişse korku imparatorluğu insanların boğazına yapışır.
PYTHAGORAS "İnsan düşüncesini matematik düzene sokmağa çalışmıştır.
Kur'an "Düşünmüyor musunuz? Akıl etmiyor musunuz." buyuruyor. Kur'anın 854 yerinde ilim kelimesi geçmektedir.
Dekart" düşünüyorum öyleyse varım" sözleriyle varlık sebebini düşünceye bağlamıştır. Bu anlayış geri kalmış ülkelerde düşünüyorum öyleyse varım olarak değil vurun olarak algılanmıştır. Ve vurdular, halende vuruyorlar.
Bu noktada var olmak nedir diye sorulduğunda düşünmek ve hareket etmektir diyebiliriz. Hareket etmek evrenin süre gelen niteliğidir. Nitekim kıtaları taşıyan plakalar yılda 15 santim hareket etmektedir. Yirmi bin yaşındaki Everes dağı yılda üç ila beş milimetre büyümektedir .
İslamda da, Hıristiyanlıkta da insan evrenin efendisidir. İnsan otuz elementten yaratılmıştır. Beynimiz ortalama on milyar sinir hücresinden yapılmıştır. Ancak bugün bile beynin tamamına girilememiştir. Demek ki Aleksi Carrey'in "İnsan ki o meçhul " saptaması devam ediyor.
Biologlara göre dünyamızda sekiz yüz bin ile dokuz yüz bin civarında hayvan türü yaşamaktadır. İnsan türü genel olarak Akdeniz ırkı, Asya ve Amerikan tipi, Habeş ve Malezya tipi ile Avustralya, Seylan tipi olarak dörde ayrılır.
Son bilimsel araştırmalar maymunun evrimleşerek insana dönüşmesinin mümkün olmadığını
kanıtlamıştır. İnsan insan olarak maymunda maymun olarak yaşamda yerini almıştır.
Bilim "KENDİLİĞİNDEN OLUŞ DÜNYAMIZDA YOKTUR "demiştir.
Öyleyse ilk insanın nereden ve nasıl dünyamızda yerini aldığı henüz bilinmemektedir. 
Efsaneler var...
Kur'an ENBIYA suresinde "Canlı olan her şeyi sudan yarattık" buyuruyor. Doğumumuzda su, ölümümüzde de yine su. Korkut Ata "Suya ecel gelmez" buyuruyor. Bizim kültürümüzde "Su gibi aziz olasın " vardır: Koka kola gibi, pepsi gibi aziz olasın deyişi yoktur. Hazreti Musa Sudan gelen manasındadır.
Ancak şunu söyleyebiliriz ki insanın evrimleşmesi durmuş değildir. Ancak o kadar yavaş ki biz anlamıyoruz: Zira bizlerde evrimleşmenin içindeyiz.
Ve insan eskisiyle kıyaslanmayacak bir gelişme ve mutluluk ortamı içindedir. Buda gösteriyor ki evrimleşme uygarlığın, uygarlıkta evrimleşmenin yollarını açıyor.
İnsan "Güçler karmaşasıdır" diyen Hobbs bir çok düşünürü etkilemiştir. Bu karmaşa nedir diye irdelediğimizde insanın iç dünyasında merhamet. Şefkat, adalet bir kulvarda seyrederken diğer bir kulvarda menfaatler, tahakküm arzusu seyretmektedir. Demokrasisi oturmamış ülkelerde en önemli mesele hukuk ve yargıdır. Memur gibi çalışan insanlardan hâkim gibi karar vermelerini veya savcı gibi davranmalarını beklemek boşunadır.
Sir Thomas Browne "İnsan soylu bir hayvandır" açıklamasını yapmıştır ki bu sağlıklı bir
akılla vicdanlı bir gönlün birlikteliği demektir.
Kuranda tüm âlem insanda özetlenmiştir. Ve insanı halifesi olarak tanımlamıştır. Halife olmanın tek şartı da İLİM dir. Ve dinimiz ilmi. Allah'a inanmaktan önde tutar. Bu yüce anlayışın kabul edildiği dönemlerde İslam en büyük medeniyetleri var etmiştir.
Hiç bilenle, bilmeyen bir olur mu, iki günü birbirine eşit olana vah ne yazık ve ilim Çin dede olsa git onu bul diyen Peygamberler peygamberi Hazreti Muhammed’in “Taha suresinde ki “Rabbim ilmimi artır” yakarışını unuttuğumuz günden bu yana medeniyetlerin öncülüğünü başkalarına yaptırdık.
Mevlana yaradılışla ilgili olarak "Rüzgârı gizledin kaldırdığın tozu gösterdin" buyurmuştur.
Sokrat "Her şey insan içindir" derken Tekke şairi Şeyh Galip "Sen evrenin özüsün " ifadesinde bulunmuştur.
Anlaşılmaktadır ki insan, aklıyla, düşüncesiyle, gönlüyle evrende bütün canlılardan üstündür. Bu nedenle de Eşrefi mahlûktur. Filozof PLATON "İnsan hem en kutsal, ve hem de en kirli yaratıktır" demekten kendini alamamıştır. Doğrusu dünyamızda yaşananlara bakınca Platona hak vermemek mümkün değildir. Diri diri gömülenler, kıymık kıymık doğrananlar, eşi emseli olmayan zulümler, şeytanı baştan çıkartacak işkenceler hala varlıklarını sürdürüyorlar. Büyük düşünür Feyz-i Hindi bu konuda insana seslenerek "Gökten yücesin, topraktan bayağı, yokluk zulmeriyle bağlıysan toprak, ilahi nurun tecelligâhı isen arş'sın" diye haykırıyor. Yani diyor eğer içinde Tanrı'nın ışığı varsa sen Tanrıların soyundansın. Böyle değil de aksi haldeysen sen ancak bir gübresin, gübresin sen. Gübre hali sana yakışmıyor. Gübre olmaktan çık. Tanrı'nın ışığını içinde yaşat ve şahikalara yüksel. Senin yerin şahikaların olduğu yerdir. Unutma ki evren bir ham madde deposudur. Ona güzellik verecek olan sensin. Artık göbeğinin altıyla, kasıklarınla düşünmekten vazgeç. Tanrının ışığı olan fazileti içinde duy. Ve Tanrının halefi olduğunu da unutma.
Ne yazık ki unutuluyor. Oysa o mertebede olan insan için her yerde hak ve dost vardır. İster meyhane de olsun ister cami de olsun o hep hakkı ve dostu görür. Onun gördüğü dosttur, dost. Alain  "İnsanın vücudu İlahların mezarıdır" açıklaması ile insanı tanımlamıştır. Buna açıklık getirmek gerekirse söylemek istediği şey şudur: Sen ey insan sen beşer üstü varlıkların icmalisin. Yani sen sadece et ve kemik ve bir bağırsaktan ibaret değilsin: Sen bunları aşan yüceliktesin.  Mevlana "O, ben, ben oyum" yakarışındadır. Şuraya kadar yaptığım konuşmadan anlaşılmaktadır ki insan tek boyutlu bir varlık değildir. Bu nedenle de düşünürler farklı açıklamalarda bulunmuşlardır.
Gerçekte insan bir iştahlar ve ihtiraslar bütünüdür diyenlere göre insanın bir doyumsuzluğun içinde olduğu söylenir. Doğrudur. Bu konuda Şeyh Sadi Şirazi’yi dinliyoruz "Bu Dünya iki padişaha dardır. Ayni dünyada bir hasır on dervişe boldur." diyerek kanaat ehli ile muhterisin varacağı yeri göstermiştir.
Alman filozofu Kant "İnsan ahlak konusudur" demiştir. Yani insanlığın kalbi, gözü ve nuru
edeptir. Ve Allah'a giden yolların hepsi edeptir. Kant bu gerçekten hareket ederek "İnsan ahlak konusudur" demiştir. İnsan ekonomi konusudur dememiştir. Zira paranın dini imanı yoktur. Kıblesi de belli değildir. Paranın cemaatinin bir tek kaygısı vardır: Daha çok paraya sahip olmak. O paranın helaline haramına bakılmaz. Nereden gelirse gelsin. Yeter ki gelsin. Çünkü ona göre bankalar mabet, para mabuttur. Ve sonuçta mukaddesleri olmayanlar her türlü çukura rahatça inerler...
İslam orduları İran'ın hazinelerini ele geçirdiği zaman Hazreti Ömer. “Eyvah, eyvah bu para İslam'ı (Müslümanları) bozacak” diyerek gözyaşı dökmüştür.
Hazreti Peygamber ben güzel ahlakı tamamlamağa geldim buyuruyor. Doğru olmak, dürüst olmak ve İmam-ı Caferin deyişiyle Allahın nuru olan tevazu sahibi olmak, haramdan uzak yaşamak, yalana, hileye itibar etmemek, fitne ve fesadın zeminlerinde dolaşmamak ,adil olmak, hakşinas olmak, hoşgörülü olmak yani ALLAH'IN AHLAKIYLA TAHALLUK ediniz anlayışına sahip olmaktır, insandan istenen. Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Gazi'nin "Bey Yalan söylemez: Devletin temelinde yalan olmaz ilkesi Osmanlı İmparatorluğu'nu 623 yıl yaşatmıştır.
"J.J.Rsso "Yaradan’ın elinden çıkan her şey güzeldir. İnsanın elinde yozlaşıyor" tespitini yapmış.
Mevlana "İnsan düşünceye sığmayacak kadar yücedir" anlayışını yaşama geçirmiştir.
Şeyn Edebali'nin Ertuğrul gaziye verdiği öğütte "Ey oğul insanı yaşat ki yaşayasın." denmiş olmasına rağmen yaşananlar farklıdır. Delfi’deki Tapınağın ön yüzünde 2500 sene önce
yazılmış "Kendini bil, kendini tanı "sözüne karşın kim tanıyabilmiştir ki… Daha kim bilir kaç bin sene geçecek ve insan üzerinde ki farklı görüşler devam edecek. Ancak şunu kabul etmeliyiz ki bu kendini bil sözü düşünce sistemin temel taşıdır.  Sokrates kişi bilmediği için kötüdür. Kötülükten kurtulmanın da yolu bilgiye yönelmektir demiştir. Biz millet olarak acaba kendi insanımızı inşa edebildik mi? Nasıl edebilirdik ki her siyasi iktidar kendine göre bir modeli uygulamaya koydu. Oysa Cumhuriyetle birlikte "Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür "nesillerin yetiştirilmesi benimsenmişti. Ve bu nesiller "Kökü mazide olan atinin" takipçileri olacaktı. Bu anlayıştır ki Yahya Kemale "Süleymaniye de Bayram Sabahı"nı yazdırmıştır.
"Artarak gönlümün aydınlığı her saniyede... Bir mehabetli sabah oldu Süleymaniye de. Gördüm ön saf ta oturmuş nefer esvablı biri. Dinliyor vecd ile tekrar alınan tekbiri, ne kadar saf idi siması bu mümin neferin. Ulu mabette karıştım vatanın birliğine.  Çok şükür Tanrıyı gördüm bu saatlerde yaşayanlarla beraber bulunan ervahı" Bu şiirde sen, ben yok.
Bu şiirde yalakalık yok.
Bu şiirde öfke yok.
Ne var TEVHİT var.
Senin kültürün senin insanın var. Platon "En büyük iyi Tanrıca bir iş olan Adaleti gerçekleştirmektir." Silahsız bir bağımsızlık savaşını veren ve Hindistan’ı bağımsızlığa kavuşturan Gandi de bu konuda "Adalet Tanrının ismidir" buyurmuş. Bizim kültürümüzde adaletin olmadığı yerde cehennemin ateşi vardır anlayışı egemendir. Yıllar var ki düşünürler "Dünyamız nereye gidiyor "diyerek soruşturuyorlar. Bilinen o ki bir insanın insanlığı yoksa dini yoktur. Aklını kullanmazsa insanlığı yoktur. Avrupa maddeyi fethederken kendini yani insanı unuttu. Ve buhranlar sökün etti. Oysa her gün yeni evrensel yasalar çıkarılıyor. Kurumlar kuruluyor ama ne felaketler azalıyor ne insan elinden çıkan ölümler azalıyor. Bilim adamları insanın bugün içine düştüğü duruma bakıp "Sende kaybolacaksın: Sen de yok olacaksın: Tıpkı Dinozorlar gibi: Çünkü sen insanlığını unuttun. Sen teknolojiye teslim oldun: Oysa senin bir gönül dünyan, bir ruh dünyan vardı. Sen sevgi nedir aşk nedir bilirdin. Sen şimdi bunların olmadığı bir dünyada yaşıyorsun: Senin yaradılış sebebin bugün yaşadıkların değil. Sen insan  olmaktan vazgeçtin. Sen de dinozorlar gibi haritadan silineceksin sözlerini yineliyorlar.
Hal bu ki insan yaratılışın son şaheseridir. Ve bu şaheser ülkemizde en ucuz şeydir. Bilinen bir gerçektir ki uygarlık, insana verilen değerle ölçülür. İnsana değer veren ülkeler birinci ligde oynuyorlar. Vermeyenler devamlı küme düşmektedirler. 
Tanrının beğenisini kazanan insan Özgür ve uygar olan insandır.
Editör: Engin KÖKLÜÇINAR
(Tarih: 26-03-2014, 10:27:56 Güncelleme: 17-04-2014, 09:48:56)

2 Mayıs 2014 Cuma

İNSANİ DEĞERLER’İN ÜYESİ OLABİLMEK Mehmet BOZDEMİR İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı ve Demokraside Birlik Vakfı Başkanı

İNSANİ DEĞERLER’İN ÜYESİ OLABİLMEK
Mehmet BOZDEMİR
İnsani Değerler Derneği Genel Başkanı
Ve Demokraside Birlik Vakfı Başkanı
İnsani Değerler Derneği’nin üyesi olabilmek oldukça zor fakat o kadar da onurlu bir iştir. İnsani değerler Derneği üyesi hem bu değerleri hayatı boyunca yaşar, temsil eder ve hem de bu değerleri her yerde ve her zaman savunur. Dernek Tüzüğünün Amaç kısmını ifade eden 2.Maddesinin a bendinde;” a) Başta, katılımcı demokrasi, insanın temel hak ve özgürlükleri ile evrensel hukuk kuralları olmak üzere; sevgi, saygı, yardımlaşma, hoşgörü, ahlak, adalet, vefa, şefkat, merhamet, inanç, din, düşünce, sanat, emek, bilgi, bilim, kültür gibi insani değerlerin yeniden tespitini yapıp, bunların toplum hayatında etkin bir şekilde yaşanmasını, kaybedilmemesini ve yüceltilmesini sağlamak,
            Yani en başta çağın değerleri olan demokrasiyi, temel hak ve özgürlükleri ve evrensel hukuku savunamıyorsanız ve bunlara sahip çıkamıyorsanız insani değerler derneği üyesi olamazsınız. AK Parti 17 Aralık 2013 e kadar bu değerleri savunduğu için biz de AK Partiyi destekledik. Yanlış anlaşılmasın, elbette bu değerleri savunan bütün siyasi partileri destekleriz. Yoksa biz hiçbir zaman bir siyasi partinin veya grubun arka bahçesi olamayız.
17 ve 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarından sonra Türkiye’de özellikle Sayın Başbakan’ın görüş ve tavırlarında çok önemli değişiklikler oldu. Yargıya müdahale edildi, birçok emniyet mensupları ve bürokratlar görevlerinden alındı, demokrasi, özgürlükler ve hukuk geriye götürüldü, AK Partiyi veya Sayın Başbakanı eleştiren herkes hain ilan edildi ve hakaretlere maruz kaldı.
Bu durum üzerine 1 Ocak 2014 tarihinde İDD Yönetim Kurulu olarak Genel Merkezde yaptığımız bir basın toplantısı ile “17 Aralık’ta İstanbul’da yapılan operasyonlardan sonraki gelişmeler süratle çok tehlikeli boyutlara doğru yol almaktadır. …Demokratik bir hukuk devletinde yargıya müdahale darbelerden daha büyük hasarlar meydana getirebilir. … ” şeklinde özetleyebileceğimiz görüşlerimizi kamuoyuna açıkladık.
Daha sonra ben bu çerçevede Genel Başkan olarak şahsi görüşlerimi ifade eden; 20 Ocak tarih ve “DEMOKRASİMİZ VE SOSYAL BARIŞ TEHDİT ALTINDA” başlıklı, 10 Mart tarih ve “DEMOKRASİ, HUKUK VE AHLAK ASKIYA ALINDI VATANSEVER DEMOKRATLAR NEREDE ???”başlıklı, 23 Nisan tarih ve “30 MART SEÇİMLERİ VE DEMOKRASİ” başlıklı konuyla ilgili üç yazı yazdım ve sitemizde yayımlandı.
            Bu yazılarım üzerine toplumun büyük bir kesiminden ve birçok üyelerimiz tarafından tebrik edildim, hatta bazı kişiler de İDD’ye üye oldular. Fakat aklını siyasetle bozmuş, tam bir AK Parti fanatiği veya AK Parti mensubu olan bazı üyelerimiz beni tenkit ettiler ve 3-5 kişi İDD üyeliğinden istifa etti. Beni ilk tenkit eden kişi eskiden cemaatte bulunmuş sonra ayrılmış bir üyemizdi.
Bir grup veya cemaatten ayrılan kişiler genelde en sert eleştirileri yapanlar oluyor. Eğer gelişmeleri dikkatlice takip ederseniz, televizyonlara çıkıp en sert eleştirileri, hakaretleri hatta iftiraları genelde bu kişiler yapıyor. Bunlara şu ayeti bir kere daha hatırlatmak isterim: “Ey iman edenler! Allah için hakkı titizlikle ayakta tutan, adalet ile şahitlik eden kimseler olun. Bir topluma olan kininiz, sakın ha sizi adaletsizliğe itmesin. Âdil olun. Bu, Allah’a karşı gelmekten sakınmaya daha yakındır. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır.” (Maide 8)
            Bu arada kamu görevlisi olan ve hükümetin gazabından korkup üyelikten istifa eden birkaç üyemiz oldu. 17 Aralık operasyonlarından bütün Türkiye’nin etkilendiği gibi bizim Derneğimiz de etkilenmişti. İstanbul ve Elazığ şubemizin benim görüşlerimden farklı görüşler ifade eden iki bildirisini de Web sitemizde yayımladık. Bütün bunları saygıyla karşılıyorum. Fakat İDD üyeliğine yakışmayacak şekilde dedikodu yapan, benim taraf olduğum iftirasını atan, saygıdan, sevgiden yoksun bazı üyelerimizin bulunduğunu sosyal medyadan öğrenmek beni fevkalade üzmüştür. Türkiye’yi saran kamplaşma, kutuplaşma ve fitne hareketi böylece İDD’ye de bulaşmış oldu.
            Yukarıda bahsettiğim gelişmeler ve yazılarımla ilgili olarak bugüne kadar hiçbir İDD şube Başkanı benimle herhangi bir görüşme ve konuşma yapmamıştır. Benimle hiçbir görüşme yapmadıkları halde ben iki şubenin bildirisini web sitemizde yayımladım. Bazı yönetim kurulu üyelerimizin bu yayımlamaya karşı çıkmalarına rağmen yayımlanmasını sağladım. Başka görüş bildirenler olsa onları da yayımlardım.(Kimseye hakaret etmemek şartıyla) Çünkü ben farklılıkların güzellik olduğuna inanıyorum. İDD’de çok farklı görüş, düşünce ve inanca sahip çok değerli üyelerimiz vardır.
Sayın Başbakanı eleştirmemize dayanamayan üyelerimiz bunu dedikodu şeklinde yapacaklarına gelip bize yanlışlarımızı söylesinler, düşüncelerinin doğru olduğuna inanıyorlarsa beni ikna etmeye çalışsınlar. Herkese kendi düşüncelerini dayatmasınlar. Siyasetteki büyüklerini örnek alarak kendileri gibi düşünmeyenleri hain ilan etmesinler. Benim başından beri söylediklerimi ve yukarıda belirttiğim tarihlerde yazdığım yazıları, 25 Nisan’da AYM Başkanı Sayın Haşim KILIÇ en güzel şekilde ifade etmiştir. Her üyemize Sayın KILIÇ’ın konuşmasını dikkatle okumasını tavsiye ederim.
            Ben gençlik yıllarımda ülkücü oldum, mücadeleci oldum, biraz da risaleyi nur okudum. Fakat hiçbir zaman cemaatçi olmadım. Bütün cemaatlere ve gruplara her zaman saygılı oldum, onların çalışmalarını ve başarılarını takdir ettim, bildiğim yanlışlarını da açıkça kendilerine söyledim. Bu grup ve cemaatler arasında en başarılı bulduğum ve takdir ettiğim de Fethullah Gülen cemaati olmuştur. Çünkü ülkemizi bir marka olarak bütün dünyaya onlar tanıttılar ve eğitimde büyük başarılar sağladılar. Ayrıca onları bütün İslam dünyası, bütün insanlık takdir ediyor.
17 Aralık’a kadar da Sayın Başbakan ve AK Partililer de takdir ediyordu. Sayın Başbakanın Cemaate ve Sayın Fethullah Gülen’e yaptığı hakaretleri ve suçlamaları tasvip etmem mümkün olmadığı gibi insanları bu derece aşağılamanın hatta bazı yaratıklardan dahi aşağıya indirmenin bizim kültürümüzde ve inanç sistemimizde yeri olmadığına inanıyorum. Bu siyaset tarzı bizim üslubumuz ve tarzımız değildir. Hazreti Ali’nin güzel bir sözü var: ”Başkasına yapılan bir haksızlığı kendinize yapılmış gibi hissediyorsanız insansınız.” Hacı Bektaşi Veli, düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayın diye buyuruyor.
Hazreti Yunus:”Bir gönül yıktın ise kıldığın namaz namaz değil” diye sesleniyor. Hazret Mevlana:”Ya göründüğün gibi ol, ya da olduğun gibi görün.” diye öğüt veriyor. İşte bizim medeniyetimizin temel taşları bu anlayışlardır. Siyaseti menfaat için yapmak canavarlıktır. Siyaset hizmet için yapıldığı zaman bir değer kazanır.
            Bugün Müslümanların önemli sorunlarından biri de dini bir ideoloji gibi anlamalarıdır. Bütün insanlığa kurtuluşu gösteren İslam’ı bir ideoloji haline çevirirseniz, sizin gibi inanmayan, sizin gibi düşünmeyen herkesi düşman veya hain ilan edersiniz. İslam’ın en çok önem verdiği, hak, hukuk ve adalet kavramlarından koparsınız. Dindar nesil yetiştireceğiz derken dini ve kutsalları kullanmış olursunuz, ahlaklı nesiller yetiştiremezsiniz. Yüce Peygamberimizin ısrarla vurguladığı “din ahlaktır, din ahlaktır, din ahlaktır” vecizesinden kopmuş olursunuz.
            Kendilerinin dindar olduğunu ifade eden üyelerimize şu ayeti de bir kere daha hatırlatmak isterim. Mensup oldukları Derneğin Genel Başkanının arkasından konuşup dedikodu(gıybet)yapanlar, insani değerlerin daha alfabesini bile bilmeyenler bu ayeti bir kere daha okusunlar. ” Ey iman edenler! Zannın birçoğundan sakının. Çünkü zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin kusurlarını ve mahremiyetlerini araştırmayın. Birbirinizin gıybetini yapmayın. Herhangi biriniz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır mı?
İşte bundan tiksindiniz! Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz Allah tövbeyi çok kabul edendir, çok merhamet edendir.” (Hucurat 12) Sayın Prof. Dr. Ekmeleddin İhsanoğlu’nun belirttiği gibi insani değerlerle İslami değerler birbiriyle örtüşür.
            17 Aralık herkes için bir imtihan olduğu gibi İnsani Değerler Derneği üyeleri için de bir imtihan olmuştur. Kimlerin haktan, hukuktan, hakikatten, kimlerin güçten ve güçlüden yana olduğu işte böyle zamanlarda belli olur. Gücün hukukuna tapanlar bir gün olur mutlaka hukukun gücüyle karşı karşıya gelirler.
            Bütün Müslümanların regaip kandilini kutlar, hayırlara vesile olmasını dilerim. Ayrıca bütün çalışanların 1 Mayıs Bayramını kutluyorum. 1 Mayıs 2014

19 Şubat 2014 Çarşamba

Uluslararası Temel İnsan Hakları Belgeleri

Uluslararası Temel İnsan Hakları Belgeleri 
Önsöz
A. BİRLEŞMİŞ MİLLETLER İNSAN HAKLARI BELGELERİ
BİRLEŞMİŞ MİLLETLER ANTLAŞMASI
   
I. SÖZLEŞMELER
SOYKIRIM SUÇUNUN ÖNLENMESİNE VE CEZALANDIRILMASINA DAİR SÖZLEŞME
İŞKENCE VE DİĞER ZALİMANE, GAYRİ İNSANİ VEYA KÜÇÜLTÜCÜ MUAMELE VEYA CEZAYA KARŞI SÖZLEŞME
MEDENİ VE SİYASİ HAKLARI ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ
Medeni ve Siyasi Hakları Uluslararası Sözleşmesi Ek Seçmeli Protokol
Ölüm Cezasının Kaldırılmasını Amaçlayan,Medeni ve Siyasi Haklara İlişkin Uluslararası Sözleşmeye Ek İkinci İhtiyari Protokol
EKONOMİK, SOSYAL VE KÜLTÜREL HAKLAR ULUSLARARASI SÖZLEŞMESİ
HER TÜRLÜ IRK AYRIMCILIĞININ TASFİYE EDİLMESİNE DAİR ULUSLARARASI SÖZLEŞME
KADINLARA KARŞI HER TÜRLÜ AYRIMCILIĞIN ÖNLENMESİNE DAİR SÖZLEŞME
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesine Dair Sözleşmeye Ek Seçmeli Protokol
KADINLARIN SİYASAL HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME
ÇOCUK HAKLARINA DAİR SÖZLEŞME
Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocuk Satışı, Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografisi İle İlgili Seçmeli Protokol
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye Ek Çocuk Satışı Çocuk Fahişeliği ve Çocuk Pornografis i ile İlgili İhtiyari Protokol
Çocuk Haklarına Dair Sözleşmeye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmamaları Konusundaki Seçmeli Protokol
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'ye Ek Çocukların Silahlı Çatışmalara Dahil Olmaları Konusundaki İhtiyari Protokol
MÜLTECİLERİN HUKUKİ DURUMUNA DAİR SÖZLEŞME
TÜM GÖÇMEN İŞÇİLERİN VE AİLE FERTLERİNİN HAKLARININ KORUNMASINA DAİR ULUSLARARASI SÖZLEŞME
   
II. BİLDİRİLER
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ
ULUSAL VEYA ETNİK, DİNSEL VEYA DİLSEL AZINLIKLARA MENSUP OLAN KİŞİLERİN HAKLARINA DAİR BİLDİRİ
DİN VEYA İNANCA DAYANAN HER TÜRLÜ HOŞGÖRÜSÜZLÜĞÜN VE AYRIMCILIĞIN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ
KADINLARA KARŞI ŞİDDETİN TASFİYE EDİLMESİNE DAİR BİLDİRİ
GELİŞME HAKKINA DAİR BİLDİRİ
MAHPUSLARIN ISLAHI İÇİN ASGARİ STANDART KURALLAR
HERHANGİ BİR BİÇİMDE TUTULAN VEYA HAPSEDİLEN KİŞİLERİN KORUNMASI İÇİN PRENSİPLER BÜTÜNÜ
TUTUKLULARA UYGULANACAK MUAMELELER İÇİN TEMEL İLKELER
ÖZGÜRLÜĞÜNDEN YOKSUN BIRAKILMIŞ KÜÇÜKLERİN KORUNMASI İÇİN KURALLAR
HUKUK DIŞI, KEYFİ VE KISAYOLDAN İNFAZLARIN ETKİLİ BİÇİMDE ÖNLENMESİ SORUŞTURULMASINA DAİR PRENSİPLER
KANUN ADAMLARININ ZOR VE SİLAH KULLANMALARINA DAİR TEMEL PRENSİPLER
ZORLA KAYIP EDİLMEYE KARŞI HERKESİN KORUNMASINA DAİR BİLDİRİ
SAVCILARIN ROLÜNE DAİR İLKELER
BM EKONOMİK VE SOSYAL KONSEYİ’NİN 1503 NUMARALI KARARI
   
B. AVRUPA KONSEYİ İNSAN HAKLARI BELGELERİ
AVRUPA KONSEYİ STATÜSÜ
   
I. SÖZLEŞMELER
İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşme
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne Ek Protokol
İnsan Hakları ve Ana Hürriyetlerin Korunmasına Dair Avrupa Sözleşmesi’ne Ek Birinci Protokol’ede Tanınmış
Bulunan Haklardan ve Özgürlüklerden Başka Haklar ve Özgürlükler Tanıyan 4 Numaralı Protokol
İnsan Haklarını ve Temel Özgürlükleri Koruma Sözleşmesine Ek Ölüm Cezasının Her Koşulda Kaldırılmasına Dair 13 No.lu Protokol
İŞKENCENİN VE GAYRİ İNSANİ YA DA KÜÇÜLTÜCÜ CEZA VEYA MUAMELELERİN ÖNLENMESİNE DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİ
İşkencenin ve Gayriinsani Ya Da Küçültücü Veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesine 1 Numaralı Ek Protokol
İşkencenin ve Gayriinsani Ya Da Küçültücü Ceza Veya Muamelenin Önlenmesine Dair Avrupa Sözleşmesine 2 Numaralı Protokol
ÇOCUK HAKLARININ KULLANILMASINA İLİŞKİN AVRUPA SÖZLEŞMESİ
TERÖRİZMİN ÖNLENMESİNE DAİR AVRUPA SÖZLEŞMESİ
Terörizmin Önlenmesi Avrupa Sözleşmesi Tadil Protokolü
AVRUPA SOSYAL ŞARTI (AVRUPA SOSYAL HAKLAR SÖZLEŞMESİ)
Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi
   
II. BİLDİRİLER
AVRUPA KONSEYİ BAKANLAR KOMİTESİNİN”AVRUPA CEZAEVİ KURALLARI” BAŞLIKLI (87) 3 NO’LU TAVSİYE KARARI
 
C. DİĞER İNSAN HAKLARI METİNLERİ
KOPENHAG KRİTERLERİ
AVRUPA GÜVENLİK VE İŞBİRLİĞİ KONFERANSI SONUÇ BİLDİRGESİ(HELSİNKİ BELGESİ)
YENİ BİR AVRUPA İÇİN PARİS ŞARTI YENİ BİR DEMOKRASİ, BARIŞ VE BİRLİK ÇAĞI
AVRUPA GÜVENLİK ŞARTI