29 Kasım 2012 Perşembe

NEWSWEEK "DÜNYADA KADIN"

Newsweek "DÜNYADA KADIN"
Women In The World

DEĞERLI ARKADAŞLAR,  NEWSWEEK DERGISI TARAFINDAN "DÜNYADA KADIN" EKINDE KADIN HAKLARI VE KADINLARIN YAŞAM STANDARTLARI BAKIMINDAN YAPILAN KAPSAMLI BIR DEĞERLENDIRMEDE, TÜRKIYE 132 ÜLKE ARASINDA  GABON, ZIMBABWE, GAMBIA VE MADAGASKAR GIBI FAKIR AFRIKA ÜLKELERININ ARKASINDAN 87. NCI SIRADA GELIYOR. DEĞERLENDIRME SAĞLIK, EĞITIM, EKONOMIK, POLITIK VE HUKUKSAL VERILER  ÜZERINDEN YAPILMIŞ; TÜRKIYE'NIN PUVANI 100 ÜZERINDEN 56,2...  

TARTIŞMASIZ ILK SIRALARDA OLAN ÜLKELER DÜNYANIN EN GELIŞKIN İSKANDINAV ÜLKELERI İSVEÇ, NORVEÇ, FINLANDIYA VE DANIMARKA.

GENELDE LISTENIN SONLARINDA YER ALAN MÜSLÜMAN ÜLKELERE BAKACAK OLURSAK, TUNUS 58, MALEZYA 63, ENDONEZYA 64, TÜRKIYE 87, CEZAYIR 88, MISIR 92, FAS 96, İRAN 97, SURIYE 102, LIBYA 104, BENGLADEŞ 110, HINDISTAN 112, SUUDI ARABISTAN 115, NIJERYA 121, PAKISTAN 126, YEMEN 131 VE AFGANISTAN 132 INCI SIRADALAR. ÖZELLIKLE BU ÇAĞDA HALA  FGM* UYGULAMASI OLAN AFRIKA ÜLKELERI MISIR, SUDAN, ETYOPYA VE SOMALYANIN BENCE LISTENIN EN DIBINDE YER ALMASI GEREKIRDI. (BKZ. HARITA) 

SOSYAL, EKONOMIK, HUKUKSAL... HEMEN HER ALANDA TÜM HAKLARINI BIR ÇOK AVRUPA ÜLKESININ ÖNÜNDE, CUMHURIYETLE BIRLIKTE 1930 LARDA KAZANMIŞ OLAN TÜRK KADINININ BUGÜN DÜNYADA 87 INCI SIRALARA GERILEMIŞ OLMASI GERÇEKTEN ÇOK ÜZÜNTÜ VE KAYGI VERICIDIR. 

HEMEN HER ALANDA DÜNYA LIDERLIĞINE DOĞRU GIDEN ÇIN DE KADIN HAKLARI BAKIMINDAN ILK  20 GELIŞKIN ÜLKENIN ARASINDA GÖRÜLÜYOR... ÖTE YANDAN JAPONYA'NIN  GERILERDE (67.NCI SIRADA) KALMASI ÇOK ILGINÇ. BU LISTE AYNI ZAMANDA "DÜNYA INSANI GELIŞMIŞLIK" SIRALAMASINDA (HDI) VERILEN LISTEYE  OLDUKÇA PARALEL BIR GÖRÜNÜM SERGILIYOR..Æ 

  1. Sweden 99,2
  2. Canada 96,6
  3. Denmark 95,3
  4. Finland 92,8
  5. Switzerland 91,9
  6. Norway 91,3
  7. USA 89,8
  8. Australia 88,2
  9. Netherlands 87,7
  10. New Zealand 87,2
  11. France 87,2
  12. Portugal 86,8
  13. Philippines 86,3
  14. Belgium 85,2
  15. United Kingdom 85,0
  16. Romania 85,0
  17. Ireland 84,5
  18. China 84,4
  19. Greece 83,8
  20. Germany 83,5
  21. Croatia 83,4
  22. Slovakia 83,2
  23. Mongolia 82,7
  24. Kazakhstan 82,5
  25. Belarus 82,4
  26. Poland 81,4
  27. Singapore 80,8
  28. Rwanda 80,4
  29. Bahamas 80,2
  30. Kyrgyzstan 79,9
  31. Spain 79,4
  32. Vietnam 79,3
  33. Ukraine 79,0
  34. Austria 78,2
  35. Bulgaria 78,0
  36. Israel 78,0
  37. Mexico 77,5
  38. Paraguay 77,5
  39. South Africa 77,1
  40. Cuba 77,0
  41. Turkmenistan 76,4
  42. Uzbekistan 76,4
  43. Italy 76,1
  44. Russia 75,9
  45. Namibia 75,9
  46. Argentina 75,5
  47. Burundi 74,9
  48. Thailand 74,8
  49. Uruguay 74,8
  50. Bosnia and Herzegovina 74,2
  51. Venezuela 73,8
  52. Peru 73,5
  53. Jamaica 72,8
  54. Czech Republic 72,7
  55. Botswana 72,3
  56. Sri Lanka 72,3
  57. Honduras 72,1
  58. Tunisia 71,7
  59. Azerbaijan 71,7
  60. Dominican Republic 70,5
  61. Panama 69,9
  62. Republic of Korea 69,6
  63. Malaysia 69,5
  64. Indonesia 68,9
  65. Brazil 68,5
  66. Cambodia 68,3
  67. Japan 68,0
  68. Colombia 66,7
  69. Myanmar 66,5
  70. Tajikistan 66,4
  71. Chile 65,8
  72. Ghana 65,5
  73. Nicaragua 65,4
  74. Haiti 64,2
  75. El Salvador 64,0
  76. Kuwait 62,9
  77. Bahrain 62,2
  78. Ecuador 61,8
  79. Bolivia 61,2
  80. Gabon 61,1
  81. Zimbabwe 60,1
  82. Gambia 59,8
  83. United Arab Emirates 59,6
  84. Jordan 59,3
  85. Madagascar 58,0
  86. Hungary 58,0
  87. Turkey 56,2
  88. Algeria 55,5
  89. Kenya 53,6
  90. Malawi 51,9
  91. United Republic of Tanzania 51,9
  92. Egypt 51,9
  93. Lebanon 50,7
  94. Uganda 50,7
  95. Oman 50,6
  96. Morocco 50,4
  97. Iran 50,1
  98. Suriname 48,4
  99. Zambia 47,5
  100. Mozambique 47,3
  101. Swaziland 46,0
  102. Syrian Arab Republic 45,8
  103. Eritrea 44,5
  104. Libyan Arab Jamahiriya 44,3
  105. Nepal 43,5
  106. Burkina Faso 43,4
  107. Senegal 43,2
  108. Guatemala 43,0
  109. Togo 42,7
  110. Bangladesh 42,1
  111. Papua New Guinea 42,0
  112. India 41,9
  113. Angola 41,1
  114. Serbia 38,4
  115. Saudi Arabia 35,5
  116. Central African Republic 34,3
  117. Cameroon 33,1
  118. Côte d’Ivoire 30,9
  119. Benin 30,0
  120. Guinea-Bissau 29,9
  121. Nigeria 29,3
  122. Sierra Leone 29,0
  123. Guinea 28,5
  124. Sudan 26,1
  125. Ethiopia 23,7
  126. Pakistan 21,4
  127. Niger 21,2
  128. Mali 17,6
  129. Congo 13,6
  130. Yemen 12,1
  131. Afghanistan 2,0

__________

*Afrika'da FGM (Female genital mutilation) uygulaması (kadın sünneti) olan ülkeler:
Mısır, Sudan, Eritrea, Etyopya ve Somalya

File:Fgm map.gif

19 Ekim 2012 Cuma

KONTROL DIŞI DÜNYA - Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN


KONTROL DIŞI DÜNYA
                                                                    Prof. Dr. ANIL ÇEÇEN
KONTROL  DIŞI  DÜNYA; sosyalist   sistemin  dünya imparatorluğu olan Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği isimli  çok büyük devletin yıkılması üzerine , Amerika Birleşik Devletleri başkanlık danışmanı , Zbignew  Brzezinsky  tarafından yazılmış olan kitabın adıdır . İki bin yılına on kala  Rusya Federasyonu sırtında büyük bir yük olan Sovyetler Birliği yapılanmasını ortadan kaldırması üzerine, dünyanın en önde gelen stratejistlerinden birisi olarak Brzezinsky  bu tarihsel dönüşüme olan tepkisini  bu kitap ile ortaya koymuş ve bundan sonraki aşamada artık dünyanın kontrol  altına alınmasının olanaksızlığını gündeme getirmiştir . Dünya kamuoyu  daha sosyalist sistemin dağılmasına ve Sovyet blokunun ortadan kalkmasına alışamadan , ABD üzerinden  geleceğe dönük bir karamsarlık Polonya asıllı bu Yahudi bilim adamı tarafından  ortaya atılmıştır . Yıllarca komünizm korkusu altında yaşamak zorunda kalan dünya ülkeleri , komünizm sonrasında özgür ve  serbest bir ortam arayışı içine girerken , Amerika’nın önde gelen bir siyasal bilimcisi ,artık dünyanın kontrol edilmesinin mümkün olamayacağını ,soğuk savaş sonrası yeni dönemde geçmişte buzdolabına konulmuş olan  bütün sıcak çatışma konularının ve  sorunların teker teker insanlığın önüne geleceğini  vurguluyordu . Soğuk savaşın sona erdirilmesiyle beraber sıcak olaylar ve gelişmeler ile geçecek yeni bir sıcak döneme  dünyanın sürüklendiğini  belirtiyordu . (1)
            Brzezinsky’nin kitabı tam yirmi yıl önce yayınlanmış ve  sonradan adı küreselleşme dönemi olarak konulmuş olan  tarihsel zaman diliminde  birbiri ardı sıra ortaya çıkan gelişmeler  bu kitabın yazarı olan bilim adamını  doğrulamıştır . Sosyalist blokun çöküşünden sonra geçen çeyrek yüzyıllık süre içinde gerçekten de dünya kontrol edilemez bir duruma gelmiştir . Eskisi gibi ABD ve Rusya merkezli kutuplar olmadığı için kutup başı olan  dev ülkelerin istekleri doğrultusunda kutup içinde yer alan ülkeler hareket etmemişler ve yeni dönemde her devlet dünya haritası üzerindeki yerini bağımsız ve özgürce belirleyerek sahip olduğu jeopolitik konumundan  kendi çıkarları doğrultusunda yararlanmağa çalışmıştır . Devletlerin üzerindeki blok baskısı kalkınca ve  kutup merkezi büyük devletlerin hegemonik  emperyal  yönlendirmeleri  devre dışı bırakılınca , en küçüğünden büyüklerine kadar bütün devletler geleceğe dönük olarak kendi bağımsız geleceklerini aramağa başlamışlardır . Soğuk savaşın baskıcı yılları geride kalınca , bütün devletler buzdolabına konulmuş olan eski meselelerini gündeme getirmişler ve yeni dönemin koşullarında geçmişten gelen bu sorunları kullanarak daha iyi ve güçlü bir konuma gelebilmenin arayışı içinde olmuşlardır . Yirminci yüzyılın ilk yarısında iki büyük cihan savaşı yaşamış olan dünyanın soğuk savaş yıllarına geçilmesiyle beraber daha sakin bir duruma geçtiği görülmüştür . Ne var ki , bu sakinliğin var olan sorunların çözüme kavuşturulmasından değil ama  kutup merkezlerinin kendilerine bağımlı hale getirdiği ülkelerin üzerinde kurmuş oldukları korku ve baskı düzeni ile sağlandığı görülmüştür .İnsanlık tarihinin ortaya koyduğu bir gerçek olarak korku ve baskı düzenlerinin geçiciliği zaman içerisinde tekrar ortaya çıkmış  ve  insanlık yeniden zincirleri kırma doğrultusunda baskı ve korku uygulamalarını geride bırakmak  amacıyla özgürlükçü arayışlara girmiştir .  Sovyet kutbu içinde Macaristan ve  Çekoslovakya  bu yönde başı çekmişler , batı bloku içinde yer alan ülkelerin kapitalist sisteme teslimiyeti  öne çıkınca bunun üzerine üçüncü dünya ülkeleri , başta ABD olmak üzere batılı ülkelerin emperyal saldırılarına karşı çıkarak  bağımsızlık arayışına doğru yönelmişlerdir . Vietnam,Kamboçya ve çeşitli Asya ve Afrika ülkeleri  ,batı ve doğu bloklarının saldırgan emperyalizmlerine karşı uzun süreli ulusal kurtuluş savaşları vermek zorunda kalmışlardır .
            İki büyük dünya savaşı sonrasında iki büyük kutup bütün dünyayı kendi hegemonyası altına almağa çaba göstermiş ama , karşı karşıya gelerek bir üçüncü dünya savaşı çıkarmamışlardır . Avrupa merkezli dünya düzeni iki büyük savaş ile sona erdirilirken  ,bir yanda okyanusun ötesinde yeni bir dev Atlantik gücü olarak ABD merkez ülke konumuna gelmiş , bunun karşısında da Bolşeviklerin kurmuş olduğu sosyalist blokun patronu olarak Rusya Federasyonu da  büyük Avrasya gücü olarak karşı tarafta dengeyi sağlamıştır . Yüz milyonun üzerinde bir insan kaybı yirminci yüzyılın ilk yarısında ortaya çıkınca insanlık sürekli barış peşinde koşmuş ve geleceğe dönük olarak yeni bir uluslar arası sistem oluşturularak Milletler Cemiyeti çatısı altında bir araya gelinmesine çalışılmıştır . İkinci büyük savaşın önlenememesi üzerine , bu savaş sonrasında bu kez de Birleşmiş Milletler örgütlenmesi gündeme getirilmiştir .Üçüncü dünya savaşını önlemek üzere oluşturulmuş olan bu uluslar arası örgütlenme sayesinde soğuk savaş dönemine girilmiş ve bütün dünya ülkeleri Birleşmiş Milletlere üye yapılarak öylesine küresel bir örgütlenmenin çatısı altında toplanmağa çalışılmıştır . Bir yanda soğuk savaşın getirdiği barış ortamı devam ederken diğer yanda da Asya ve Afrika ülkeleri batılı emperyalistlerden yakalarını kurtarabilme doğrultusunda ulusal kurtuluş mücadelelerini sürdürüyorlardı . Soğuk savaşın getirdiği barış ortamı eski savaşların geçtiği Avrupa ve Orta Doğu bölgelerinde görülüyor ama Asya ve Afrika kıtalarının çeşitli bölgelerindeki sıcak savaşlar yüzünden soğuk savaşın barış ortamı bu bölgelere ulaşamıyordu .
                        Avrupa merkezli dünya döneminde batının önde gelen büyük devletleri  , bu kıta üzerinde örgütlenerek dünya kıtalarına açılıyor ve yeryüzü haritasındaki bütün toprak parçalarını kendilerine bağlı sömürgeler olarak ele geçiriyorlar ve geleceğe dönük bağımlı bir sömürge devleti yapılanmasında örgütlüyorlardı . On beşinci yüzyılda okyanuslara açılma ile başlayan sömürgecilik dönemi  yirminci yüzyıla  kadar devam ediyordu . Sömürgelerin uluslaşması ve giderek bağımsızlığa yönelmesi yirminci yüzyılın ikinci yarısında hızlanınca , Birleşmiş Milletlere üye olan ülke sayısı iki yüze yaklaşıyordu . İmparatorlukların çöküşü ile başlayan dönemde ise ,bu büyük yapıların içinden kopan küçük yapılar devletleşerek kendi bağımsız düzenlerini kuruyorlardı .Endüstri devrimi batı Avrupa devletlerini kısa zamanda sanayileştirince ,sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşması bir anlama sahip olamıyordu ,çünkü siyasal açıdan verilen bağımsızlık ekonomik bağımlılık ile dengeleniyordu . Sanayi devletleri ,sömürge ülkeleri üzerinde eski hegemonyalarını  ekonomi üzerinden sürdürürken , siyasal bağımsızlığın kazanılması  pek bir anlam ifade etmiyordu .Özgürlük arayışı içinde bağımsızlık düşleri peşinde koşan dünya ülkelerinin , dışa açılma ve büyük devletler ile ekonomik ilişkilere girme  girişimleri ile yeniden  bağımlılık çemberi içine sürüklendikleri görülüyordu . Özgür dünya arayışı bir ütopya olmanın ötesinde ağırlık kazanırken , devletlerarası çekişmeler ve çatışmalar   ağırlık kazanıyordu . Yeni kurulan devletlerin bağımsızlıklarını kazanmalarıyla ,siyasal açıdan sömürgecilik sona eriyor ve böylece , Avrupa merkezli sömürge imparatorluklarının dünyayı kontrol altına alma dönemleri bitiyordu . Ne var ki , endüstri devrimi  sayesinde birer sanayi merkezi haline gelmiş olan bu eski  sömürgeci devletler yeni dönemde ekonomi üzerinden gene eski işlevlerini sürdürmeğe çalıştıkları ve yeni dönemde kurulan ekonomik ilişkiler zamanla bağımlılık ilişkilerine dönüştürülerek  uluslar arası alanın gene batılı   devletlerin kontrolu altında olması sağlanabiliyordu . Emperyalistler siyasal bağımlılığın bittiği yerde ekonomik bağımlılığa devreye sokarak  gene eskisi gibi dünyayı kontrol altında tutmağa devam etmek istiyorlardı . Eski sömürge devletlerinden kendilerine yeni rakip çıkmasını istemeyen batılı ülkeler  hem kendi aralarında çekişiyorlar hem de , dünyanın diğer devletlerini kontrol altında tutabilmek için yakınlaşarak işbirliğini sürdürüyorlardı .
               Yaşanan zaman dilimleri ve aradan geçen  olaylar karşısında  dünya halklarında bilinçlenme meydana gelince , bu birikim bir süre sonra  eski sömürge olan ülkelerde politik bir uyanışın  ortaya çıkmasına yol açıyordu . Her uyanış dayandığı bilinçlenme ile var olan düzene karşı çıkarken , beraberinde yeni bir düzen arayışını da gündeme getiriyordu . İnsanlar üzerinde geçmişten gelen kontrol mekanizmalarının bir çok ülkede rahatsızlık yarattığı ,bu tür  baskılardan kurtulmak isteyen toplumların , emperyalizmin dayatmış olduğu boyunduruktan kurtulabilme doğrultusunda  bir çıkış aradıkları ve bu doğrultuda dayanışma içine girdikleri aşamalarda daha rahat hareket edebilme ve daha özgür bir yaşam düzenine kavuşabilme şansını elde edebildikleri görülmektedir . Sömürgeci batılı devletler ile Asya-Afrika ülkeleri arasında sürüp giden bu çekişmelerin ,yirminci yüzyılda bir aşamaya geldiği ve bu doğrultuda bir dönüşümün eşiğine gelindiği görülmektedir . Beş yüz yıllık sömürgeciliğe bir de yirminci yüzyılın soğuk savaş yıllarının eklenmesiyle  merkez ülkeler ile  çevre ülkeler mücadelesi dünyayı  yavaş yavaş kontrol edilemez bir duruma getiriyordu . Sömürgelerin uyanışı siyasal bağımsızlık ile geçiştirilmeğe çalışılıyor , ekonomik bağımlılık düzeni giderek pekiştirilirken  soğuk savaşın baskı ortamından yararlanılarak  uyanış sürecinin kopmaya ya da daha bağımsız hareket etmeğe doğru bir gidişi gündeme getirmemesi için çaba sarf ediliyordu . Sömürgelerini elinde tutamayan batının önde gelen ülkeleri ,Birleşmiş Milletler örgütlenmesinden yararlanarak bu ülkeler üzerinde eski etki ve baskılarını sürdürmeğe yöneliyorlardı . Batı bloku dünyanın bütün kıtaları üzerindeki hegemonya düzeninden ya da baskı sistemlerinden vazgeçmiyor , değişen koşulları dikkate alarak  ve yeni yöntemler uygulayarak batılı ülkelerin çıkarları doğrultusunda eskisi gibi patron kalmağa çalışıyorlardı . Beyazlar kendilerini üstün ırk olarak görüyorlar ve sarı ile siyah ırklar üzerinde beyaz ırkın mutlak üstünlüğüne inanarak ve bu doğrultuda sürekli bir hegemonya düzeni oluşturarak  , tam anlamıyla bir ırkçılık örneği veriyorlardı .
              Çağdaş ve modern olduğunu sürekli olarak söyleyen batılı ülkelerin , çıkarları söz konusu olduğu zaman ırkçılık gibi geri kalmış ilkel bir yaklaşıma yönelmeleri , kapitalist sistemin ne denli bir  ilkel ve çıkarcı hesaplar üzerine kurulmuş bir çağdışı örgütlenme olduğunu açıkça ortaya koymaktadır  .İlk çağlardan bugüne uzanan tarih çizgisi içinde insanlık dışı bir yaklaşım olarak öne geçen ırkçılığın gelişmiş batı ülkelerinde fazlasıyla görülmesi ve yeryüzünde yaşayan bütün halklar içerisinde sarı ya da siyah renge göre insanlar arasında ayırımcılık yapan ve daha da ileri giderek  beyaz insanların üstün ırk olduğu inancı ile diğer ırklara karşı her türlü olumsuz uygulamayı haklı görebilen  bir ırkçı anlayış insanlığın yüz karası olarak batı uygarlığının boynunda asılı bulunmaktadır . Kafalarının içinde ırkçı düşünceleri hala taşıyan ve bu gibi olumsuz düşüncelerden bir türlü vazgeçmeyen  sömürgeci ülkelerin aklı ve mantığı  , batının dışındaki ülkelerde yaşamlarını sürdüren , bu ülkelerdeki devlet düzenlerinden yararlanarak ayakta kalmağa çalışan   milyarlarca insan ,egemen güçler ve   patronların isteği doğrultusunda bütün dünyanın kontrol altında tutulması çabası yüzünden   hegemonyacı baskılardan kurtulamamakta ve  küresel emperyalizmin boyunduruğuna teslim olmak durumunda kalmaktadırlar . Batılı ülkelerin azınlıkta kalan nüfusları , bugünkü dünyanın milyarlara yaklaşan büyük nüfusları ortaya çıkan yeni dev ülkelerine karşı , gene de   baskıcı hegemonya girişimleri ile bir kontrol  sistemi geliştirilmeğe çalışılmaktadır . Azgelişmiş ülkelerin ve Asya-Afrika devletlerinin nüfusları son derece hızla artarken , milyarlık nüfusları ile dev ülkeler dünya sahnesine çıkarken ,geçmişten gelen eski devletlerin yeni dönemde de büyüklük taslamaları ya da  kaybettikleri imparatorluklarını yeniden oluşturma derdine düşen eski sömürgecilerin  milyarlık ülkeleri eskisi gibi kendilerine bağımlı tutabilmeleri giderek zorlaşmakta ama gene de huylu huyundan vazgeçmeyerek ,eskisi gibi hegemonya düzenlerini dünyayı kontrol altında tutma görünümü altında sürdürmeğe çalışmaktadırlar . Üstünlük duygusu her zaman kontrol etme gereksinmesi yaratmakta ,kendilerini üstün ırktan görenler ya da eskisi gibi büyük ülke olma iddiasını devam ettirmek isteyenler yeni yeni kontrol mekanizmaları yaratarak  , kendilerine ters gelebilecek bazı gelişmeler ile karşı karşıya kalmak istememektedirler .
        Brzezinsky , batılı ülkelerin dünya ülkelerini baştan  çıkaracak derecede  bolluk üreten bir ekonomi ile etki altına alınmağa çalışıldığını ileri sürmekte ve bu yoldan ekonomik ilişkiler aracılığı ile kontrol sisteminin yürütülmek istendiğini açıklamaktadır . Yoksul ve geri ülkelerin ekonomik ilişkiler aracılığı ile bolluk ekonomilerini ile karşı karşıya bırakılması , son derece etkileyici bir sonuç vermiş ve birden  ihtiyacç maddelerinin sınırsız üretimi sayesinde bolluk düzeni ile karşı karşıya bırakılan dünya ülkelerinin gevşeyerek yeniden batı emperyalizmine teslim olma noktasına geldiğini öne sürmektedir . Birden beklenmedik bir biçimde çeşitli bolluklar ile karşı karşıya bırakılan dünya halklarının başının döndüğü ve böylesine bir ruh durumu içinde emperyal etkilerin daha rahat sürdürülebildiği görülmektedir . Daha önce hiç görmedikleri ürünleri karşılarında görenler hızla gevşeyebilmekte ve yeniden gündeme getirilen bir kontrol mekanizmasına bağımlı kalmayı kabül edebilmektedirler . İnsanların çeşitli gereksinmelerinin ikna edici bir biçimde karşılanması ve yüksek düzeyde bir bireysel tatmin sağlanması ile   toplumların ya da   devletlerin   yeniden tavlanabildiği ve bağımlılık ilişkilerinin sürdürülmesiyle  de  kontrola devam edilebildiği özellikle yirminci yüzyılın ikinci yarısında bir çok ülkede görülebilmiştir . İnsanların yiyecek ve giyecek gereksinimlerinin ücretsiz olarak karşılanması , çeşitli yardım programlarıyla bolluk görünümlerinin yaratılması  geçmişten gelen denetim mekanizmalarının yeni koşullarda da  sürüp gitmesine yardımcı olmuştur . Ekonomik ilişkilerin ürünü olan mal dağıtma ya da gereksinim karşılama , halk kitlelerini ele geçirme , elde tutma ve ikna etme açılarından fazlasıyla etkili olmuştur . Hediye  dağıtma ve alma işlemleri  yaygınlık kazandıkça insanlar bağımlılık düzeninden şikayet etmemeğe başlamışlar ve böylece teslimiyetçi bir geleceğin önünü açmışlardır . Çeşitli armağanları ya da gereksinme duyulan maddeleri sosyal organizasyonlar üzerinden kazanan,  zaman içinde  emperyalist kontrol mekanizmalarına bağlı durumda olan kişiler kontrol mekanizmalarının sürdürülmesinde piyon olarak kullanılabilmektedirler .
            İki kutuplu dünya düzeninin sosyalist sistemin çöküşü üzerine dağılmasıyla beraber  ,Amerika Birleşik Devletlerinin tek hegemonyacı güç olarak yola devam etmeğe çalıştığı , bu durum da da  iki kutuplu dünyadan  tek kutuplu dünya düzenine geçiş için  dıştan baskı ve zorlamaların birbirini izler bir biçimde ilgili mercilerle dayatıldığı anlaşılmaktadır . ABD küresel bir güç haline geldikten sonra önemli bir çelişkili durum ile karşı karşıya  kalınmış ve  Amerika her alanda devreye girerek  güçlü kontrol mekanizmaları oluşturmağa yönelmiştir . Büyük devletler arasındaki geçmişten gelen çekişme ve  çatışmaların daha da öne çıkmaları yüzünden   ,ABD istediği gibi küresel bir hegemonya düzeni oluşturarak  emperyal kontrol mekanizmalarını sürdürebilmekte zorluk çekmektedir . Küresel üstünlük oluşturarak bütün dünyayı denetim altına alabilme düşüncesi  ABD merkezli batı blokunda hızla yayılırken ,batı sermayesinin güdümü altında yönlendirilen basın ve medya organları hem özgürlükleri , hem de insan haklarını yeni dönemde küreselleşmenin bir ürünü olarak gündeme getirerek kendisiyle büyük bir çelişkiye düşmüş olduğu  görülmektedir . Koyun postuna bürünmüş kurt misali  , emperyalizm yeni dönemde  küresel kontrol mekanizmalarını geliştirirken , insan hakları savunucusu gibi kendisini kamuoyuna yansıtmaktadır . ABD’nin sahip olduğu otoriteyi ve gücü küresel anlamda kullanmasıyla  denetim işlevleri kendiliğinden gerçekleşme şansını yakalayabilecektir .  O zaman da yeni dünya düzeni çerçevesinde  kontrolun ortadan kalkması değil ama aksine daha da güçlenerek devam etmesi söz konusu olacaktır . ABD’nin küresel otoritesini evrensel düzeyde koruyabilmesi ve sürdürebilmesi , küresel kontrol açısından gene de yeterli olabilecek ama  bu büyük ülkenin sahip olduğu otoriteyi elinden kaçırmasıyla beraber de kontrol dışı dünya gerçeği ortaya çıkacaktır . Bu durumu dikkate alan ABD bir süper güç olarak sonuna kadar dünyanın denetimini tekelinde tutabilmek için elinden gelen her yolu denemektedir .
            Küresel liderlik yarışında rakiplerini geride bırakarak  en büyük süper güç konumuna gelebilmeyi başarmış olan ABD’nin soğuk savaş dönemi sonrasında da benzeri  bir konumu daha da güçlendirerek sürdürmeğe eğilimli olduğu açıklık kazanmakta ve soğuk savaş döneminde çokça kullanılan komünizm korkusu ,yeni dönemde  sahneden çekildiği için  bunun yerine geçerli olabilecek çeşitli korkular terör ve benzeri sıcak çatışma yöntemleri ile dünya halklarının önüne çıkartılmağa çalışılmaktadır . Ekonomik alanda ABD’nin başlıca rakipleri olan Almanya ve Japonya’nın daha fazla etkin olamayacağı ,ekonomik alanda ABD ile yarışma şansını yaratabilen bu ülkelerin , ABD’nin sahip olduğu büyüklükleri elde etme şansları olmadığı için ,bunlardan küresel bir güç çıkmasının mümkün olmadığı görülmektedir . ABD sahip olduğu büyüklükler ile ancak kendisiyle ülke,nüfus ve potansiyel büyüklükleriyle rekabet edebilecek  Çin,Rusya,Hindistan ve Brezilya ile önümüzdeki dönemde çekişmek zorunda kalabilecektir . Bu dört dev ülke  koşulların zorlamasıyla öne geçebilecek gerekirse , ABD’nin karşısına çıkarak yeni bir süper güç olarak öne çıkabilme şansına sahip durumdadırlar . ABD’nin yaptığı gibi geçmişten gelen emperyal geleneğe bu ülkeler de sahip çıkarlarsa o zaman  dünyanın kontrolunun başka ellere geçmesi mümkün  olabilecek ve hegemonya düzenin merkezi batıdan doğuya taşınabilecektir . Batı hegemonyasının sona erme aşamasına geldiği bir noktada doğulu büyük güçlerin devreye girmesiyle , eskisinden çok farklı bir hegemonya düzeninin getireceği denetim mekanizmalarına dünya ülkeleri ilk kez tanık olmak durumunda kalacaklardır . İki kutuplu dünyadan tek kutuplu dünyaya doğru yeryüzü zorlanırken , siyaset sahnesinde ön plana  çıkmış olan doğunun dev ülkeleri  bugünün dünyasını hemen çok kutuplu bir yapılanmaya dönüştürmüşlerdir .
       Brzezinsky’nin korktuğu kontrol dışı dünya yapılanması , ABD merkezli batı dayatmasına karşı tepkilerin Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında  bir araya gelmesiyle gerçeklik kazanmıştır . Kısaca BRİCK ülkeleri adı verilen , batı karşıtı bloklaşma batının gündeme getirmiş olduğu Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında  oluşturularak devreye sokulmuştur . Sovyet blokunun karşıt cephe olarak  tasfiye olmasından sonra rakipsiz kalan batı blokunun ABD merkezli örgütlenerek küresel alana el koyması gerçekleştirilmeğe çalışılırken , Dünya Ticaret Örgütü çatısı altında  dört büyük dev ülkenin batı karşıtı bir çizgide bir araya gelerek  BRİCK grubunu oluşturmasıyla beraber ,yeni karşıt blok bir anlamda doğu bloku olarak devreye girmiştir . Böylesine yeni  bir bloklaşmanın ortaya çıkmasıyla beraber hem batı üstünlüğü tartışılmağa başlanmış hem de  ABD merkezli bir küresel imparatorluğun kurulamayacağı  anlaşılmıştır . Küresel sermayenin bütün zorlamalarına rağmen , bir türlü tek merkezli yeni dünya düzeni oluşturamayan Amerika Birleşik Devletleri ,böylesine bir çizgide ilerleyemezken , duraklama içine sürüklenmiş ve daha sonraki aşamada da düşüşe geçerek  kendi sorunlarıyla uğraşmağa başlamıştır . İstediği ölçülerde yeryüzüne yayılarak bir küresel imparatorluk düzeni kuramayan ABD ,bu  yüzden karşılaştığı  savaşlarda fazlasıyla kayıp vermiş ve büyük borç bataklarına sürüklenmiştir . Süper güç olmasına rağmen giriştiği haksız saldırı ve işgal savaşları nedeniyle  ekonomik krizlerle boğuşmağa başlayan ABD , bütün dünyayı eskisinden daha güçlü bir çizgide kontrol etmeğe yönelmişken , kendisinin bu yüzden  düşme ve gerileme noktasına geldiği anlaşılmıştır . Her büyük uygarlık gibi ABD’nin de doğup büyüdüğü , gücünün en üst aşamasına geldiği ve bu aşamada durakladığı , daha fazla ileri gidemediği , durakladığı için gerilemeğe başladığı ve bu yüzden eski gücünü yitirdiği anlaşılmaktadır . Osmanlı İmparatorluğunun Viyana kuşatmasından geri dönerek düşüşe geçtiği gibi Amerikan İmparatorluğunun da Bağdat kuşatmasından geri dönerek düşüş ve gerileme aşamasına sürüklenmiş olduğu öne çıkmaktadır .
                   Sovyetler Birliğinin dağılmasından  dünyanın merkezi coğrafyasında bir jeopolitik boşluk alanı çıkmıştır . Rus emperyalizminin gerilemesiyle  Orta Asya,Orta Doğu ve Balkan bölgelerinde  bir  otorite boşluğu alanı ortaya çıkmıştır .Merkezi coğrafyada tarihin ilk dönemlerinden gelen dinler kavgası , devletler çekişmesi ve etnik kargaşaların yeniden gündeme gelmesiyle  . ABD süper güç olarak bu bölgeye gelmiş,bölge ülkelerine saldırarak merkezi alana el koymağa çalışmıştır . İlk dönemlerden gelen devlet kurma hedefleri merkezi alanı sıcak bir çatışma havzasına dönüştürmüştür . Sovyet bloku sonrasında yeniden Rus emperyalizminin çevresindeki ülkeler üzerinde baskı ve hegemonya düzenleri oluşturmağa çalışması , tek merkezli dünya planlarını devre dışı bırakmıştır .Ruslar Sovyet imparatorluğunu elden kaçırdıktan sonra yeniden emperyal vizyon ile küresel hegemonya oluşturmağa çalışmış, ne var ki bu alanda istediği adımları atamayınca  zamanla daha içe dönük bir siyaset ile  kendi kontrol düzenini oluşturma çabası içinde olmuştur . Rusların geri çekildiği alanlarda yeni örgütlenmeler ve turuncu devrimler aracılığı ile bu ülkeleri ele geçirmeğe çalışan  ABD emperyalizmi , iki kutuplu kontrol düzeninden tek kutuplu kontrol düzenine  doğru bir yöneliş içine giriyordu . Soğuk savaş yıllarında Amerika’yı Avrasya bölgesinin dışında tutarak başarılı olan  Rus emperyalizmi yeni dönemde ülkeler üzerinden geliştirilecek  yeni bir Rus emperyalizmini yakın çevre ülkeleri içinde  örgütlemeğe çalışmaktadır . Sovyetler Birliği’ne üye olan eski sosyalist ülkeler üzerinde batılı emperyalistlerin  egemen olmasını önlemek üzere Rusya devreye girerek bu ülkeleri kendi elinin altında tutabilme doğrultusunda  epeyce sıcak çatışma ile uğraşmak zorunda kaldığı için ,ABD önderliğindeki batılı emperyalistler  Avrasya bölgesinin çeşitli bölgelerinde istikrar sağlayabilecek bir kontrol düzenini  gerçekleştirme yolunda zorlanmaktadırlar .Jeopolitik boşluk alanlarını ele geçirme doğrultusunda yürütülecek hegemonya girişimlerinin karşı karşıya kalması  , kontrol dışı dünyanın önde gelen bölgelerinde gene  gerginliklere ve sıcak çatışmalara yol açacağı  açıkça görülmektedir .
         ABD emperyalizminin  tek merkezli bir küresel imparatorluk oluşturarak bütün dünyayı küresel bir kontrol sistemi içine alma girişimleri ,bütün dünyayı denetleme hayallerinin bugün de devam ettiğini göstermektedir . Dünyada yeni dev ülkeler siyaset sahnesine çıkarken ,yeni oluşan ekonomik güç merkezleri  dışa açılma ya da karşılıklı ilişkileri geliştirme doğrultusunda  gündeme getirilecek çatışma ortamlarında  halk kitlelerinin temsilcileri arkalarındaki toplulukların etkisiyle hareket etmektedirler . Tam kontrol sağlamanın arayışı içinde olanların zamanla bunun gerçekleşemeyecek bir hayal olmanın ötesine gitmediğini  anlamalarıyla yaşanabilecek düş  kırıklıklarına hazır olmak gerekmektedir . Sıcak sorunlara çözüm bulunamaması beraberinde ya çözümsüzlük ya da  dış güçlerin istediği çözümleri gündeme getirebilecektir . Tam kontrolun sağlanamadığı kritik durumlarda nelerin olamayacağına bakarak nelerin olabileceği  gibi gerçekçi alternatiflerin  üzerinde durmak, hem çözüm hem de yarar getirebilecektir . Bölgesel sorunların yaratabileceği  gerginliklerin aşılması çabası gösterilirken ,bazı denetim mekanizmalarından vazgeçilmesi gündeme gelebilecek ya da  bu gibi mekanizmalara zarar verilerek , bir boşluğun ortaya çıkmasına yol açılabilecektir . Bütün devletler yeni dönemde ayakta kalabilmek ve küresel erozyondan  paçalarını kurtarabilmek için  siyasal konjonktürü kendi çıkarları doğrultusunda kullanmağa çaba göstereceği  açıktır . Önlenemeyen siyasal gelişmelerin ortaya çıkmasıyla beraber eski dengeler ve koşullar hemen değişiklik gösterecek bunların bozmuş olduğu ya da tehdit ettiği  durumlar , dünyayı kontrol etme iddiasıyla öne çıkmış  olan plan ya da projelerde  ciddi olarak ele alınmalıdır . Eskiden görülen Avrupa –Amerika rekabetine bugünün büyük  devletleri de katılırsa , o zaman çok oyunculu bir denklem öne çıkacaktır . Çoklu dengeler içinde gene eskisi gibi  güvenlikçi ve  denetimci girişimlerin  kendi açılarından sonuç alması  fazla mümkün görünmemektedir . Böyle olunca da kontrol edilemeyen bir dünya olgusu ile karşı karşıya gelinmekte ve kontrol dışılığın getirdiği riskler  devreye girebilecektir .
               Kontrol dışı dünya tanımlaması aslında fazlasıyla ağır bir hükmü başlık olarak ortaya atmıştır.Dünyanın büyük güçler ve devletler tarafından denetim altında tutulması çok eski  bir kuraldır .Her büyük güç  mutlak kontrol  peşinde koşarken , diğer güçler de bu kontrol mekanizması içinde kendi çaplarında yer alabilmek için mücadele etmektedirler.Bu yüzden , dünya işlerinin yürütülmesinde böylesine bir çekişme ve rekabetin olduğunu iyi görebilmek gerekmektedir . Uluslar arası ilişkiler düzeni büyük ve küçük devletler arasında oynanan büyük bir oyun olduğu için ,bu oyunu kendi çıkarları doğrultusunda kazanmak isteyen  büyük güçler  daha önceden geliştirdikleri kontrol mekanizmaları ile  mutlak bir sonuç peşinde koşarlar . Devletlerin açık örgütlerinin yanı sıra gizli örgütleri , yer altı ve yerüstü çalışan siyasal ve ekonomik güç merkezleri topluca bu büyük oyunun içinde yer alarak  sonuca varmağa çalışırlar . İşte böylesine bir oyunun oynandığı dünya üzerinde ,büyük devletler ya da güçler sahip oldukları açık ve gizli potansiyellerin tamamını kullanarak  dünyayı bütünüyle ele geçirmeğe çalışmaktadırlar . Bu arada kendisini dünyanın jandarması ilan eden bazı  devletler,askeri örgütler ya da girişimler ortaya çıkmakta ve  bunlar dayandıkları güç merkezleri adına güvenlik ürettiklerini ileri sürerek , yeni dünya sürecini denetim altına almağa çalışmaktadırlar . İki kutuplu dünyada kutupların askeri örgütleri ile bir denge sağlanarak , yeryüzü güvenliği kontrol altında tutulabiliyordu . Şimdi ise  bu denge ortadan kalktığı için , güvenlik örgütü olduğunu ileri süren bazı  askeri örgütler açıktan saldırılara geçebilmekte ,suçsuz ve masum insanların yaşadığı üçüncü dünya ülkelerini işgal ederek , milyonlarca insanın kaybına ya da  ülke zenginliklerinin  yağma edilmesine yol açarak  insanlık açısından ciddi bir güvensizlik ortamı yaratabilmektedirler . Özellikle son yıllarda görülen  haksız savaşlar  ve haksız saldırı ve işgaller , emperyalistlerin dünyayı yeniden kontrol altına alma girişimlerinin örnekleri olarak öne çıkmakta ama kontrol peşinde koşanların ciddi anlamlarda suç işleyerek  ,insanlığın geleceğini tehlikeye sürükledikleri anlaşılmaktadır . Dünyanın kontrol altına alınmasından önce , dünyayı kurtardığını ileri süren emperyalistlerin saldırı ve işgallerinden dünyayı kurtarmak gerekmektedir .
              Dünyanın tam anlamıyla kontrol edilebilmesi ve her türlü tehditten uzak güvenlikli bir ortama kavuşturulabilmesi için yeni bir uluslar arası örgütlenme modeline gereksinme bulunmaktadır . Birleşmiş Milletlerin yetersiz kaldığı , başta ABD olmak üzere İsrail ve İngiltere gibi saldırgan ülkelerin bu uluslar arası kuruluşun kararlarını dinlemediği bir aşamada ,dünyanın güvenlikli kontrolu için yepyeni kuruluşlara gerek vardır . Hem Birleşmiş Milletler hem de var olan askeri örgütler yerine , bütün devletlerin eşit olarak katılacağı bir uluslar arası örgütlenmeye gidilmesiyle, istenen sonuçlar alınabilecektir .İki kutuplu dünya düzeninden daha fazla bir kontrol ancak ,bütün devletlerin eşit olarak katılacağı bir dünya platformu ile oluşturulabilecektir . Böylesine eşitlikçi bir oluşumu büyük güçler engellemeyi bırakmaları gerekmektedir . Aksi takdirde büyük güçler arasındaki çekişmelerin bir üçüncü dünya savaşı felaketini gündeme getirmesini hiçbir güç önleyemeyecektir . Dünyayı hiçbir devlet ya da emperyal güç kontrol etmemeli ama , bütün devletlerin eşit olarak yer aldığı yeni bir uluslar arası düzenin oluşturulmasıyla beraber  dünyanın denetiminin kendiliğinden sağlanabileceği eskisinden çok farklı bir yapılanmaya gidilebilmelidir . Bu aşamada hiç kimsenin başkasının aklına ihtiyacı yoktur ve görünen köy kılavuz istememektedir . Tehdit ve tehlike analizleri bütün açıklığı ile herkesin eşit katıldığı ortamlarda yapılabilmeli ve buralardan çıkacak katılımcı kararlar ile yeni  güvenlik yapılanmasına  daha fazla zaman yitirmeden gidilebilmelidir . Hiç kimsenin dünyayı kontrol etme hakkı bulunmamaktadır ama insanlığın üzerinde yaşadığı yeryüzünü  kendi varlığı ve güvenliği açısından denetleme hakkı vardır . Tüm insanlık da bu hakkın ortak sahibidir .
1-Zbignew Brzezinsky – Kontrol dışı dünya ,İş Bankası yayınları ,,İstanbul I994          

8 Ekim 2012 Pazartesi

IRAK TÜRKLERİNE KARŞI HER DÖNEMDE UYGULANAN İNSAN HAKLARI İHLALLERİ SÜRMEKTEDİR. Av. Sadun KÖPRÜLÜ


IRAK TÜRKLERİNE KARŞI HER DÖNEMDE UYGULANAN
İNSAN HAKLARI İHLALLERİ SÜRMEKTEDİR.
Av. Sadun KÖPRÜLÜ
Tarihten önceleri bu topraklarda Yaşayan Irak Türkleri her türlü Asimilasyon, soykırım,  katliamlara maruz kalmışlardı. Günümüze Kadar 24 soykırım, katliam gören Irak Türkleri,  şimdide Türklüğünü, milli mücadele davasını vermiş olduğu şehitlerin kanıyla Her türlü baskıya, acıya rağmen savunmaktadır.
Irak Türkleri Irak devletinin 1926 yılında kurulduğundan bu yana hiç bir Bağdat yönetimine karşı durmayarak, Silahlı eyleme katılmayan tüm haklarını demokratik yollardan elde Edilmeye çalışmışlardır.
Türk milletine inanarak, tüm amaç ve arzuları, milli ve kültürel Kimliklerini koruyarak, kendi topraklarında özgürce yaşamayı umut Etmişlerdir.
Irak Türkleri her bir her dönemlerde olduğu gibi çile acılarla yaşayarak, Irak Türklerine karşı Irak Başına gelen iktidarlar her Türlü baskılarla acımasız, işkence,  sinsi yok etme politikayla, insanlık dişi ve ürpertici Kıyıcı politikalar uygulayarak, bu kimsesiz, tek başına kalan bu Milleti yok etmeye hala baskılar sürerek ve birçok anayasal haklarına Kavuşmayarak, Irak'ta Saddam döneminde Araplaştırma politikası, yerine Amerika işgalinden sora Kürt politikası devam ederek, her türlü Baskılar, Irak Türklerini aleyhine hareket etmektedir.
Irak rejimi, nüfusları 4 milyonun üstünde olan ve ülke toplam nüfusunun %17 ünü oluşturan Irak Türklerinin kimliğini,  varlığını açıkça inkâr Edilerek, Irak'ın hukuk sisteminde Türklerin gözerdi olduğu Anayasasıyla açıkça meydana koymaktadır.
Irak başına gelen bu dikta rejimler böylece, çok açık ve net olarak Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen insan hakları Evrensel Beyannamesini günümüze kadar ihlal etmektedirler. Aydın Türk insanının baskıyla kaçırtması, para fidye vermesi, baskı
Patlama Suikast olayları korkusuyla kendi yerini, yurdunu, köyünü, toprağını bırakarak Türkiye Ve üçüncü Avrupa devletlerine uzaklaşmasıyla böylece nüfusunun sayımda
Çok az görünmesiyle, Ana yurtları Olan, Kerkük, Erbil, Musul, Altunköprü, Tuzhurmatu, Telafer Türkmeneli bölgelerine yüz binlerce Kürtler, Araplar yerleşmişlerdir, günümüze kadar 800 yüz bin olan Kerkük Türk şehrinin nüfüsü günümüzde 1 milyon 700 bine çıkmış yüzde, Yüz bir Türk şehri Kerkük'e 700 benin üstünde Irak'ın her bir Yerinden, komşu ülkelerden Suriye, İran Ve Irak’ın kuzeyinden Kürtler akın ederek, yerleşmişlerdir, tapu, Nüfus dairelerini yakıp, yandırarak, mezar taşlarını bile kırarak Türk kimliğini ortadan kaldırmaya uğraşmaktadırlar.
Irak Türkleri ana problemi büyük ölçüde buradan, yani Irak Anayasasında Türklerinin etnik kimliklerini, anayasal ve politik Haklarını tanımamasıyla eşit olarak başkaları gibi özgürce, selametle yaşamayı istiyorlar.
Irak Türkler:
1-Doğru bir Sayım olursa Irak Topraklarında nüfusunun % 17 sini kapsayacaktır. Baskıyla yok sayılmakta olarak, Irak içinde hiç bir platformda genel haklarını tam doğruca savunmamaktadırlar, birçok Toprakları Araplar, Kürtler tarafından el koymuştur hala bu haklar Almadan verilmemiştir.
2-Irak devletinin kurulusundan bugüne kadar 85 yıl içerisinde Irak Başına gelen bütün iktidarlar hükümetler tam olarak haklarını vermemişlerdir.
3-Irak'ta kraliyet döneminde bile Türkler genel olarak haklarına kavuşmayarak, yene o dönemde bir parlamento vardı. Ve Türklerden bile o dönemde iki Ya da üç milletvekili mecliste bulunmaktaydı.  1958 de Irak Cumhuriyetinin kuruluşu ile böylece Türklere hiç bir zaman mecliste Temsil hakkı verilmemiştir,
Irak Türkleri, kraliyet döneminde her türlü anayasal haklardan yoksun kalarak, bu dönemde de 1924 ve 1946 yıllarında Türklere karşı iki Katliam gerçekleşti ve Türk aydınları işlerinden oldular ve Irak'ın Güneyine sürüldüler ve zorunlu olarak Araplarla yaşadılar.
Cumhuriyetin döneminde Irak rejimi Türk aydınlardan yüzlercesi sürgüne gönderildi, memurları toplu olarak güney bölgelerine atandılar. Kerkük'te Türkçe Ve Arapça çıkmakta olan gazeteler, dergiler kapatıldı 14 Temmuz 1959 Günü Kerkük'te korkunç bir katliam 3 gün geceli, gündüzlü sürerek Yaşandı. Yüzlerce Türkler her türlü baskıyla, canavarca öldürüldü, Sürüklendi, Asıldı, kesildi,  bu katliamı, Komünistler ve Kürtler Mesut Barzani’nin babası Molla Mustafa Barzani tarafından uygulanmıştır.
Irak Türkleri daha acısını 35 yıl çile, baskısı, katliamı, soykırımı, BAAS partisinin 1968 yılında yapmış olduğu bir darbeyle Irak Yönetimini ele geçirerek, kıyıcı rejim 1968 ve 1990 tarihli Anayasalarında, 4 milyon Türkleri yok sayarak, Irak halkı Arap ve Kürtlerden oluştuğunu söyleyerek, Türkleri anayasal haklarından yoksun bırakarak Gözerdi Etmiştir ve dünyanın gözü önünde Türkleri asimile etme, Türk Bölgelerini Araplaştırma ve 3 milyon Türkü çeşitli yollarla yerinden Yurdundan ederek, bölgenin etnik yapısını değiştirerek, oraları
Araplaştırma çalışarak yüz binlerce Arapları, Arap devletlerinden ve Irak'ın güneyinden ev, para vererek Kerkük ve öteki Türk bölgelerine Yerleştiriliştir.
1970 tarihinde beri en ağır ve çirkin biçimde Uygulamaya başladı, 1975 tarihinde gizli bir kararla Irak'ın kuzeyinde bir Türk kalmayacak Diye 10 yılık bir proje uygulamayı planladı.
Irak Türklerinin kimlik varlığını yok etmekle 1947.1957. 1965. 1977 ve 1987 yıllarında yapılan nüfus sayımlarında Irak Türklerinin sayısını az sayarak  % 2 olarak gösterilişlerdir.
Yalnız 1957 nüfus sayımında Türkmen'lerin nüfusu, resmi açıklamaya Göre 500.000 olarak toplam Irak nüfus sayısı ise altı buçuk milyon İdi. Irak'ın nüfusu 25 milyon olarak Türkmen nüfusu günümüzde ne kadar Artmıştır acaba? Binlerce Türkmen aşiretleri, oymakları zorla, baskıyla Bir dönem Arap, yazılarak, şimdide Kürtlerin baskısıyla Kürt yazmaktadır.
1987 Irak nüfus sayımında Türklere kendinizi ya Arap ya da Kürt Yazdırın diye her türlü tehditleri, öldürme korkusu yapılmaktadır.
Nüfusta Türk yazanlar sürgün, hapishane, idam,  tutulmakla tehdit Edilirdi.
Saddam’a karşı çıkan birçok köy ve yerleşim bölgeleri, Köyleri zorla boşatılarak, köyler yıktırıldı, Türkleri Arap Bölgelerine askeri araçlarla dağıtarak ve oralarda zorunlu yaşama
Mecbur edildiler. Irak Saddam rejimi, Türk şehir, kasaba ve köylerin Türkçe olan Adlarını Arap adlarıyla değiştirdi. Onlarca mahalle, cadde ve Sokakların adı Arapça oldu. Bu arada Kerkük'ün, Altunköprü’nün adı Değişildi,
1980 -16 Ocağında, Irak Türk Lider ve aydın kesimlerini oluşturan Onlarca insanimiz gizli yargılama sonunda idam edildi. Bunların Başında: Emekli Albay Abdullah Abdurrahman, Doç. Dr. Necdet Koçak, Ziraatçı Dr. Rıza Demirci, Adil Şerif, Yarbay Halit Akkoyuncu öğretmen Mehmet Korkmaz, Rüştü  Muhtaroğlu gelmektedir.
Saddam dikta rejimi yüzlerce Türkmen genci Ve aydını idam ederek, Birçok Türkleri hapiste iken işkence sırasında Hayatini kaybetme mecbur oldular. Yapılan yargılamada herkese kapalı yürütülmekte Ve sanıklara avukat tayin etmek hakki tanınmamıştır, böylece her Türk’e idam yoksa yaşam boyu hüküm verilmiştir.
Abu Garip Hapse mahkûm edilen aydınlar arasında Çok sayıda genç öğrenciler, yaşlılar: Türkçülük, Milliyetçilik, Türkiye'den dolayı Abu Garip siyasi hapishanesinde uzun yıllar yatmışlardır Bunlardan Enver Neftçi, Fatih Şakır, Sadun Osman Köprülü, Sadık Arafat, Mehmet Zühdi  Erşat Salihi, Ümit Osman, Mehmet İzzet Hattat ve başkaları Ve daha Nice suçsuz gençler idam olmuşlardır.
Temel Abbas, Halit Şengül, Celil Terzi oğlu, Kemal Terzi, Cevdet Avcı ve büyük liderlerimiz. Son senelerde, tutuklandıktan sonra kaybolan Türkmen'lerin sayısının
Çok olduğu bellidir. Birleşmiş Milletler tarafından görevli özel Raportör’ün 13 Temmuz 1994 tarihli raporunda: 27 Kasım 1993 tarihinde Ordunun yüksek rütbeli birçok Türk subaylar tutuklanarak idam Olmuşlardır.
1991 ayaklanması sırasında Kerkük, Erbil, Kifri, Tuzhurmati, Altunköprü şehir ve kasabaları ordu tarafından top ateşine tutularak, Binlerce Türk şehit olarak 28 Mart 1991 tarihinde Altunköprü Katliamında Ramazan ayında oruç sırasında, Kuran okuyarak, iki yüzün
Üstünde Saddam rejimi tarafından kurşuna dizilerek, şehit olmuşlardır, Ve çok sayıda Saddam’ın idam, kurşunundan kaçarak Türkiye'ye göç etmeye Mecbur kalarak yollarda yüzlerce Saddam helikopterlerden açılan ateşle Öldürülmüştür.
Açlık ve hastalıktan da onlarca insanimiz dağlarda can Vermiştir ve üçüncü devlete gitmek için denizde boğulmuşlardır. Ayni günlerde, Altunköprü kasabasında Kürtlerin ve ordunun iki ateşi Arasında kalan ve bir binaya sığınan 80 Türkmen genci Irak Askerlerinin yaylım ateşine tutularak, korkunç bir katliam sonucu şehit Olmuşlardır.
Ve Son yıllarda Saddam rejiminin aldığı ve resmi gazetede yayınladığı Karalar gereğince yüzlerce Türkler ailesi, güneydeki Arap bölgelerine Sürülüp orada zorunlu yaşamaktadırlar. Saddam döneminde acılar, işkenceler bitmeyerek 9 Nisan 2003 Saddam dikta Rejimi düştükten sonra demokrasi söylenen Irak Milleti özellikle Türkler Bu Baskılardan, acı, işkencelerden kurtulur diye sevindi, mutlu oldular, Saddam düştü ve işgalci Amerika geldi Kürtleri yanına alarak, Kullanarak yine Saddam döneminde Irak Türkleri görmüş, yaşamış oldukları baskı, Çile acıyı yaşayarak 2004 yılından 2007 yılana kadar TELAFER Katliamında Binlerce Türkler şehit olarak çok sayıda Telaferli Türkler Kürtlerin
Hapishanesine atıldılar günümüze kadar 24 katliam, soykırım Telafer, Musul, Erbil, Kerkük, Şirinhan, Karatepe, Karakoyunlu, Yengice, Tavuk, Amirli, Tuzhurmatu, Tazehurmatu, Kerkük ve Birçok Türk bölgelerinde uygulanarak, binlerce Türkler şehit olmuştur.
Amerika'n Demokrasi sistemiyle baskıları artarak günümüzde Aydın, önemli Türk şahsiyetler Dokturlar, Subaylar kaçırılarak şehit olmaktadır ve tüm Türk bölgelerinde Patlama, suikast ve fidye karşılığında yüzlerce Türkler kaçırılarak, Öldürülmektedir. Bunlar yapanlar  göz önündedirler bir yandan Saddam kopyaları yanlıları, Baascılar, Saddamcılar öte yandan Kürt asayiş peşmergeler ile birlikte uygulannmaktadır.
Saddam Rejimin Araplaştırma politikası yanında günümüzde Mesut Barzani, Celal Talabani Ve Peşmergeler tarafından Kürtleşme politikası artarak 31 Ağustos 1996 tarihinde ERBİL katliamında çok sayıda Türkler şehit edilerek, şimdi Tam olarak Türk şehri Erbil Barzani yönetimi eli Altinde her türlü Baskılar, haksızlıklar yaşamaktadır.
Kerkük Türk şehri Araplaştırmadan, sonra şimdi Kürtleşme politikasıyla Asimilasyon, baskı sürerek, tüm resmi daireler, kuruluşlar tam olarak Kürtlerin yönetim altındadır baskıyla, zorlukla patlama, kaçırma Olaylarıyla Türkler yerlerini, toprakları bırakarak göç etmektedirler.
Ayrıca bu gün çok Irak Türklerinin yerleri, arazileri ellerinden alınarak Kürtlere verilmiştir ve yüzlerce yeni yatırım, evler iş yerleri Kerkük Türk bölgelerinde ve Kerkük’ün etrafında yapılarak bölge tam olarak Kürtlerin yönetimi altına girmiştir.
Saddam dönemi giderek, ama her türlü acılar, baskılar, çileler Irak Türklerine karşı ve Tüm İnsan Hakları ihlalleri günümüze kadar Sürmektedir.
Ve bu uğurda haklarımızı kanla almak için birlikte milli mücadelemizi sürdürmekle şehitlerimiz kanları yerde kalmadan alarak varlığımızı, gücümüzü bildirmeliyiz ve çalışmalarımız, yorulmalarımız daha fazla üstümüze düşün kutsal görev olarak başarmalıyız. Tüm engelleri Karşımızdan, önümüzden kaldırmalıyız.

1 Ekim 2012 Pazartesi

Molla Mustafa Barzani tarafından uygulanan 14 Temmuz katliamının acı olayları ve Celâl Talabani...


Molla Mustafa Barzani tarafından uygulanan
14 Temmuz katliamının acı olayları
Yazan: Av Sadun KÖPRÜLÜ
Irak Türkleri tüm ana haklarından yoksun klamakla, kendi dillerini, tarihlerini, kültürlerini, tüm varlıklarını canlarıyla, kanlarıyla koruyarak, 88 yıl Irak rejimlerinin işkencesine, baskısına uğramışlardır ve her dönemde acı baskılar, bitmeyen acı olaylar sürmüştür,
İster Arabî olsun, ister Kürdü onarın önüne her zaman engel bırakarak, onları sinsi, asimilasyon politika alanından, yok etmeye çalışarak, devletin siyasi kuruluşlarından, önemli görevlerden uzaklaştırmakla, kendi yerleri toprakları Kerkük, EERBİL, Musul ve birçok Türkmen ellerine, yurtlarına baskılar düzenleyerek onları kurşunlayarak idam ederek tüm milli haklarından yoksun koymuşlardır.
Her türlü baskı, engellere, işkence, hapsa, idama rağmen 35 yıl diktatör Saddam rejiminin yok etme politikasına Irak Türklerini karşı, be karşı bırakarak, bu yiğit millet nice canlar vererek, milattan önce tarihler yaratan, devletler koran adı, şanı dünyada belli olan, büyük liderler, aydın insanlar, yetiren bir millettir.
Tarihleri olmayanlar, millet olmayanlar halada günümüze kadar onları yok etmeye çalışmaktadırlar.
Artık 16 İmparatorlar, büyük devletler yaratan bu ulu, atılgan, kahraman millet Araplarla, Kürtlerle hiç bir düşmanlarla yok olamazlar. ve onları yok etmeye bir güç bile olmayacaktır, onların arkasında büyük Türk milleti, büyük Türk dünyası vardır.
Osmanlı İmparatorundan sonra Irak Türkleri her türlü baskılara, katliamlara, Soykırımlar uğradılar hiçbir hakları verilmeden bugün tüm haklarını kanlarıyla, şehitlerin çizmiş olduğu milli Türkçülük davalarıyla alarak, mücadelesini tüm düşmanlara karşı sürdürmektedirler.
Osmanlı devletinden sonra Türklerin Irak’tan çakıldığı andan, Türkler çok sayıda katliamlara, soykırıma uğrayan Irak Türkleri yine yılmadan yok olmadan ayaküstünde durmaktadırlar.
Irak başına yeni demokrasi uygulayan bir hükümetin bir yönetimin gelişini bekleyerek,
1958 devrimi ile iktidara General Abdülkerim Kasım ele alarak, Irak Türkleri sevinerek, mutluydular yerli kıyafetleri ile 14 Temmuz  – 1959 Devlet bayramını kutlamak için sokaklılara, caddelere dökülerek bayramı kutluyorlardı.
O kadar temiz, onurlu, töreli, alçak gönüllü, hoş görü insanlık seven bu Kerkük Irak Türkleri bu şom uğursuz Temmuzun onlar için ne sakladığını uslarından bile geçirmemişlerdir, çünkü her insanı seviyordular, ayrımcılık bilmiyordular her kesi kardeş sanıyordular.
Ve Kürtlerin bu kadar acımasız olduğunu düşünemediler, çünkü onlarla birlikte yaşıyorlardır, Ekmeklerini paylaşarak, bölüşüyorlardır, onları evlerinde barınıyorlardı, yaşıyordular, her zaman onlara yardım eli uzatıyordular ve onlara yemek, su güven günlük yaşam hakkı veriyorlardır. Ama yazıklar olsun onlar ekmeğe hıyanet ettiler dostluk bilmediler, kendilerine yardım eli uzatanları ortadan kaldırmak, yok etmek, öldürdüler kiydiler, parçaladılar, sürüklediler, ağaçlara astılar, etlerini keserek hayvanatlara atmaya kaktılar.
Bunlar nasıl bizlere kardeş olacaklar, kardeş kardeşi hiç arkadan vurur mu acaba? Onlara bu gün nasıl inanılacak, bizlere işkence yapanlar, Kerkük’ümüze, Türkmen bölgelerimize göz koyanlar, el uzatanlar, kendi bölgeleri olduğunu söyleyenler, hiçbir zaman kardeşimiz olamazlar ve Kerkük’ümüzde bir Türk şehri olarak, hiçbir zaman kardeş şehri olamaz, çünkü Kerkük tarihler boyunca bir Türk Şehridir.
1959 Kerkük katliamı, Mesut Barzani’nin babası asılda Masun Molla Mustafa Kürtler, Komünistler tarafında işlenen kanlı katliam sayılmaktadır.
bu katliamda tanılan büyük liderlerimiz her türlü işkenceyle şehit olmuşlardır.
Kıyıcı Kürt Komünist acımayanlar, Irak’ın her bir yerinden bugün olduğu gibi önceden bu planlar gündeme getirerek, Türk şehri Kerkük’e binlerce Kürtleri yerleştirdiler ve hala Kürtleştirme politikaları tüm hızıyla sürmektedir.
1959 tarihinde Kerkük’e yerleşen Kürtler, Kerkük katliamın işleyerek, çok  sayıda Türkleri her bir bakımdan her bir yolla işkenceyle şehit ettiler bunların arasında tanınan lider Ata Hayrullah ve kardeşi İhsan Hayrullah, lider Ataya kardeşine en iğrenç, işkenceyi, acıyı gösterdiler.
14 Temmuz gecesi kendi ailesi çocukları ile evinde toplanarak, Türklükten, Türkiye, Milliyetçilikten söz ederek onları kendi davalarına sahip çıkmalarından konuşarak, Milli Türk kıyafetlerini giymelerini isteyerek, kendiside milli kıyafetini giydikten sonra ailesi, çocuklarıyla kucaklaşarak milli davayla, Türklük ile ilgili konuşmasına devam etmekteydi.
Çocuklarına milli öğütlerde bulunarak, Aradan birkaç saat çekerekten sonra, kapı çalınmaya başladı,  araba kapısını önünde durmakla, birçok sayıda Kürtçe konuşan Kürtler onu Kerkük kışlasında  komutan istediğini söyleyerek alıp götürdüler.
Bu gelenlerin, götürenlerin  arsında yıllar boyu evinde beslenen çocuklarını yetiren, büyüten, Cemal adında bir Kürt eşi ile birlikte başka Kürtler bulunmaktaydı,
Onlara göstermiş olduğu yaşarmış olduğu tüm bu iyilik yedirme sevgi eli uzatmaya karşı yedirme,   içtirmeye karşı, Cemal altı kişi ile birlikte Ata Hayrullah’a karşı çok sayıda kurşun açarak onu ölüm sırasında zorla alıp götürmüşlerdir,  onu iki cip arabaya bağladıktan sonra sürükleyerek, ikiye böldükten sonra onu kışla onunda bir ağaca iki parça olarak asarak bağlamışlardır.
Önceden cip arabası ile birkaç saat Kerkük, sokak, caddelerinde sürükleyerek yürüdükten sonra durmuştur ve onu kışlanın önünde bulunan bir ağaca bağlatarak, her türlü işkenceyle diri, diri bunu gören eşi Gülşen hanım çıldırarak kırız geçirmiştir.
Ayrıca kayın pederinin evine uğrayan kıyıcı canılar, Abdul Ganiyi de Kuran okuduğu sırada öldürerek, bakalım sizleri Allah gelip kurtarsın söylemişlerdir.
Sonrada Ata Hayrullah’ın etlerini keserek, Kürtçe konuşarak 'TURANCILARIN, TÜRKÇÜLERİN LİDERİ ATA HAYRULLANIN ETİNİN KİLOSU 5 FİLİS (kuruş), ALAN VAR MI..' diye bağırarak, gülerek alay ederek,Ve Atanın etlerini etrafta olan hayvanların önüne atmaya başlamışlardır.
Artık siz bunun düşünün kardeşlerim bunu hangi bir kıyıcı, ve bir milletler, insanlar yapacak ve yapmıştır, Türklere her türlü acımasız işkenceyle kıyarak, acımadan bağırdılar kahrolsun Turancılar, Türkçüler,Kahrolsun Türkiye hiç utanmadan söyleyerek, başladılar birçok Türk’ü ters yöne giden iki arabaya bağlayarak ikiye bölmüşlerdir.
Hangi millet bunu dünyada yapmıştır, hangi insanlık bunu kabul eder, insanın eti kesilip, parçalanarak satılır mı? Hayvanata atılır mı?
Bu kadar acımasız olunur mu? Bu kadar zalim canavar kıyıcı olunur mu acaba? Bunlara kim kardeş söyleyecek, bunlardan kardeş olur mu? Bizim tek kardeşim varsa oda kendimizden, ırkımızdan, dilimizden, kanımızdan, canımızdan olan Türk kardeşimizdir.
Uzun yıllar evimizde beslediğimiz canımıza acımadan kıydılar, kan kardeşlerimizi parçaladılar, ağaçlara astılar, caddelerde iplerle sürüklediler, evlerimizi, iş yerlerimizi yağmaladılar, çaldılar, Allah’tan korkmayan Kürtler, sol komünistlik düşünceleri ile bizleri yok etmeye çalışarak, ama yüce Allah’ımız bizlere güç  vererek, ve bir gün nasıl olursa bu acılardan kurtarmakla onlara cezalarını ve verecektir.
Kıyıcı Katiller bu defa aynı işkenceyi, Ata Hayrullah kardeşi Yarbay Doktor İHSAN HAYRULLA' DA uyguladılar. İnsanlık sever doktur olarak yıllar boyunca onlara bedava ilaç vererek hasta oldukları sırada onları iyileştiren insana kıydılar parçaladılar astılar, sürüklediler, Oda kardeşi gibi canavarlardan türlü işkencelerle şehit oldu.
Kardeşinin önünde işkence yapılarak, sürükleyerek kurşuna dizerek etini keserek ağca astılar.
İhsan Hayrullah yıllar onlara acıyarak yardım etti, yüreği insan sevgisi, saygısı ile doluydu, kendisine işkence eden bu cellâtları defalarca bedava olarak tedavi etmiştir, ilaçlar vererek evinde yaşatmıştı. Onlara yemek, su vermiştir.
Ona kıyanlar, onun iş yerinde evinde yıllarca yaşadılar. Yiyip, içtiler.
Çocuklarını onun yardımı ile büyüttüler.
Kendilerine yardım eden bir doktoru, işkenceyle böyle acıyla kıyarcasına öldürülüp şehit edilir mi ? evet kardeşler onu öldürdüler, Şehit ettiler 14 Temmuz günü, canına kıydılar, kanını döktüler, sürüklediler.
İnsanlık dışı işkence yaptılar iki kardeşe.  Bu zalimlere, insan düşmanlarına, Allah’a inanmayanlara insan denir mi?
Bu acı işkence durumunda Irak Türkleri sabır ederek Allah, Peygamber söyleyerek, dua ederek yalvarış, yakarışlarına karşı alay etmeye başladılar, acıma bilmeyen Komünist Kürtler, baskı ve zulümlerinde o kadar ileri gitmişlerdi ki, 'Allah yoktur çağırmayın, İzine gedmiş! Peygamber Sihirbaz Büyücüydü söylüyordular.
Sizi kimse elimizden kurtaramaz, sevdiğiniz Türkiye gelsin, Mustafa Kemal, Ata Türk'te öldü, kim kurtaracak sizleri Kürtlerden, sizleri yerinden kaldırıp yok edeceğiz, sizler yok olacaksınız.
Kerkük'te bizden başka bir kimse yaşayamaz, kimseye yar olamaz, Çünkü Kerkük bir Kürt şehridir' diyorlardı.
Kerkük katliamında soydaşlarımız, Kürtler tarafından topluca şehit edilmişler, bu işkence ve katliama Irak hükümetinin ikinci ordu birlikleri de destek çıkmıştı.
Artık düşmanlar birlikte bir ağızdan, bir sözden Irak Türklerine acı gönleri, acı olayları yaşatarak, kendi ana baba topraklarından uzaklaştırmak, sürdürmek uzun  yıllardan beri bu sinsi planı uygulamaktadır bu günde olduğu gib Kerkük ve Türk bölgelerimiz Kürtleştirmekle, soykırım, katliamlar,  suikastlar, patlamalar asimilasyon politikasını her yönüyle uygulamaktadır.
Artık bizlerde bir an önce kendimize gelerek, kan kardeşimizi sevmeliyiz, birbirimize sarılmalıyız, yapancıdan, bizden olmayanlardan hiçbir zaman bizlere dost kardeş olamazdır.
***
Irak Türklerine karşı Düşmanlık besleyen
Celal Talabani
Yazan: Av. Sadun KÖPRÜLÜ
Irak Türklerine karşı her zaman olduğu gibi düşmanlık besleyen Celal Talabani Kerkük’ü bir Kürt bölgesi olduğunu konuşmalarında dile getirmekle Türklerini küçümseyerek üç milyonun üstünde olan nüfuslarını az göstermektedir, gelip doğrudan bir sayim olursa ve Araplaşan, Kürtleşen Türkler kendi dillerine dönünce Irak’ta ikinci millet oldukları gün ışığına çıkacaktır. 
Ayrıca 14 Temmuz 1959 tarihinde Kerkük katliamına, Türklere karşı her türlü eylemlere katılan Kürt acımayanlarından solcu Komünist Celal Talabani de elinde silahla 14 Temmuz katliamına Molla Mustafa ile
İşbirliği içinde katılmıştır.
Celal Talabani Kerkük caddelerinde ve sokaklarında, Irak Türklerine ateş açarak, soydaşlarımızı acımayarak arkadan vurarak, kurşunlayarak katletmiştir.
Celal Talabani 14 Temmuz günü sürekli olarak, ordu karargâhında bulunmakla ve Kürt militanları Türkleri öldürmeye, sürüklemeye yönlendirmekteydi.
Yıllar boyu Celal Talabani Türklerin ekmeğini yiyerek, suyunu içerek, be Irak Türkleri tarafından büyütülerek, Kerkük Türk şehrinde eğitim görmüştür.
Ayrıca Komünist Kürt çıldırmış ırkçı Nuri Talabani ise Kerkük katliamında büyük bir rol oynamıştı.
Nuri Talabani, Irak Türklerinin yardımıyla, parasıyla okulunu bitirerek yüksel eğitimini görmüştür.
Buna rağmen, Türkmenleri zalimcesine arkadan vurarak, insanlık dışı birçok eylemlerde büyük rollere kalkmıştır, ve ne kadar Türklere düşman olduğunu göstermişti, Nuri Talabani bununla yetinmeyerek Türkiye’de Türk şehri Kerkük’ün Kürt olmasını kitap olarak yalancık uydurucu sözlerle yayınlayarak bastırmıştır.
Rusya’da ve İsrail’de uzun yıllar askeri eğitim gören, Masuna hizmet eden ve 1959 yılında Türk şehri Kerkük’ dönerek Kürt milislerini toplayarak Kerkük katliamını uygulayanlardan önde gelenlerde biride Mesut Barzani babası Molla Mustafa Barzani gelmektedir.